
30 Ağustos’un Anlam ve Önemi Nedir? 30 Ağustos’un Tarihçesi Nedir, Neden Kutlanır?
Zafer Bayramı Neden Kutlanır?
Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün, düşman birliklerini Anadolu’dan
çıkarmak amacıyla başlattığı harekât sonucu işgalci birlikler Anadolu
topraklarından sürüldü. Zafer Bayramı olarak kutlanan 30 Ağustos’un
önemi nedir? 30 Ağustos Zafer Bayramı Neden kutlanır?
Atatürk’ün başkomutanlığı sırasında yapıldığı için ”Başkomutanlık
Meydan Muharebesi” adıyla da bilinen Büyük Taarruz’un başarıyla
sonuçlanmasının ardından Yunan Orduları İzmir’e kadar takip edildi ve 9
Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden
kurtarıldı. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra
gerçekleşti ancak 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri
alındığı günü temsil eder. İlk kez 1924 yılında Afyon’da ”Başkumandan
Zaferi” adıyla kutlanan 30 Ağustos günü, Türkiye’de 1926’dan itibaren ‘
‘Zafer Bayramı”adıyla kutlanmaya başlandı.
BÜYÜK TAARRUZ AFYON’DAN BAŞLADI
Büyük Taarruz, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun Yunan
kuvvetlerine karşı başlattığı genel saldırıdır. Bakanlar Kurulu taarruz
kararını almış ve 14 Ağustos 1922 tarihinde kolordular taarruz için
yürüyüşe geçmiş, 26 Ağustos’ta saldırı başlamış, 9 Eylül’de Türk Ordusu
İzmir’e girmiş ve 18 Eylül’de de Yunan Ordusu’nun Anadolu’yu tamamen
terk etmesiyle savaş sona ermiştir.
Taarruz öncesi
Ağustos 1922 ortalarında savaşa katılacak son birliklerin törenle ve dualarla Ankara Ulus Meydanı’ndan cepheye uğurlanışı.
İngiliz subayı (soldan ikinci) Yunan askerlerini ve siperleri denetlerken.
Kurtuluş Savaşı Komutanları: Soldan sağa: Mirliva Asım (Gündüz), Mirliva
Ali Hikmet (Ayerdem), Ferik Ali Sait (Akbaytogan), Mirliva Şükrü Naili
(Gökberk), Mirliva Kazım (İnanç), Ferik Fahrettin (Altay), Mirliva
Kemalettin Sami (Gökçen), Mirliva Cafer Tayyar (Eğilmez), Mirliva
İzzettin (Çalışlar)
Türk askerleri siperde beklerken.
Türk Ordusu Sakarya Meydan Muharebesi’ni kazanmış olsa da Yunan
ordularını savaşa zorlayarak yok edecek bir durumda değildi. Türk
ordusunun büyük bir saldırıya girişmesi için büyük eksikleri vardı.
Bunların giderilmesi için halktan son bir kez özveride bulunması
istendi. Bütün mali kaynaklar son sınıra kadar zorlandı ve hemen
hazırlıklara başlandı; subaylar ve askerler saldırı için eğitilmeye
başlandı. Ülkenin tüm kaynakları ordunun emrine verildi. Muharebelerin
fiilen sona erdiği Doğu ve Güney cephesindeki birlikler de Batı
cephesine kaydırıldı. Öte yandan İstanbul’da da Türk kurtuluş
mücadelesine destek veren dernekler İtilaf Devletleri’nin silah
depolarından kaçırdıkları silahları Ankara’ya gönderdiler. Türk ordusu
ilk kez saldırıya geçecekti ve bu yüzden sayıca Yunan birliklerinden
üstün olmak zorundaydı. Anadolu’da bu dönemde 200.000 Yunan askeri
vardı. Türk ordusu da bir yıllık hazırlık sonucunda ordudaki asker
sayısını 186.000’e yükselterek Yunan birliklerine yaklaştı. Ancak Türk
ordusu tüm bu çabalara rağmen süvari birlikleri dışında Yunan
birliklerine bir üstünlük sağlayamamış, ancak bir denge kurulabilmişti.
Saldırı zamanı yaklaştıkça Sakarya Meydan Muharebesi’nden önce
çıkartılan ve üç defa süresi uzatılan ve süresi 4 Ağustos’ta sona erecek
olan Başkomutanlık yasasının süresinin yeniden uzatılması gündeme
geldi. Bunun için Mustafa Kemal Paşa 20 Temmuz’da Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde Ordunun maddi ve manevi gücü millî gayeyi tam bir güvenle
gerçekleştirecek düzeye ulaşmıştır. Bu sebeple yüce meclisimizin
yetkilerine lüzum kalmamıştır. diyerek yasadaki olağanüstü maddelere
gerek olmadığını bildirdi. Başkomutanlık yasası meclisin verdiği kararla
oy birliğiyle süresiz uzatıldı.[8] Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra
kamuoyunda ve TBMM’de taarruz için sabırsızlıklar baş gösterdi. Bu
gelişmeler üzerine Mustafa Kemal Paşa, 6 Mart 1922 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin gizli bir toplantısında endişe ve huzursuzluk
duyanlara “Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir
ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman
lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç
taarruz etmemekten çok daha kötüdür.” diyerek bir taraftan zihinlerdeki
şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken diğer taraftan da orduyu son zaferi
sağlayacak bir taarruz için hazırladı.
1922 yılının Haziran ayı ortalarında, Başkomutan Müşir Gazi Mustafa
Kemal Paşa, taarruza geçme kararını aldı. Bu karar sadece üç kişi ile
paylaşıldı: Cephe Komutan Mirliva İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı
Birinci Ferik Fevzi Paşa ve Millî Savunma Bakanı Mirliva Kâzım Paşa.[9]
Asıl amaç; yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin
bir sonuç alacak şekilde vurmaktır. Büyük Taarruz ve bu taarruzu
taçlandıran Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın
son safhasını ve zirvesini teşkil etti. Mustafa Kemal Paşa, 3 yıl 4
aylık süreçte Türk milletini ve ordusunu adım adım hedefe taşıdı. Batı
Anadolu’yu Türk Ordusu’na karşı savunmayı planlayan Yunan Ordusu; Gemlik
Körfezi’nden Bilecik, Eskişehir ve Afyonkarahisar ilinin doğusu ile
Büyük Menderes Nehri’ni takiben Ege Denizi’ne dayanan savunma hattını
bir yıla yakın bir süre ile tahkim etti. Özellikle Eskişehir ve Afyon
bölgeleri gerek tahkimat gerekse birlik miktarı bakımından daha kuvvetli
tutulmuş, hatta Afyonkarahisar ilinin güneybatısındaki bölge birbiri
gerisinde beş savunma hattı şeklinde tertiplenmiştir.
Hazırlanan Türk taarruz planına göre 1. Ordu kuvvetleri, Afyonkarahisar
ilinin güneybatısından kuzeye doğru taarruza geçtiğinde Afyonkarahisar
ilinin doğusu ve kuzeyinde bulunan 2. Ordu kuvvetleri de taarruzla kesin
sonuç alınmak istenen 1. Ordu bölgesine düşmanın kuvvet kaydırmasına
engel olacak ve Döğer bölgesinde bulunan düşman ihtiyatlarını kendi
üzerine çekmeye çalışacaktır. 5. Süvari Kolordusu da Ahır Dağları’ndan
aşarak düşmanın yan ve gerilerine taarruz ederek düşmanın İzmir ile
telgraf ve demir yolu irtibatını kesecektir. Baskın prensibi ile Yunan
ordusunun imhasının gerçekleşmesi düşünüldü ve Mustafa Kemal Paşa, 19
Ağustos 1922 tarihinde Ankara’dan Akşehir’e giderek 26 Ağustos 1922
Cumartesi sabahı düşmana taarruz emrini verdi.
Taarruz
Dağılan ve İzmir’e doğru çekilen Yunan birliklerinin takip ve imhasında
süvarilerin önemli hizmetleri olmuştur. Fotoğrafta bir Türk süvari
birliğinin ileri harekatı görülüyor.
Geri çekilen Yunan askerleri Türk köylerini yakıyor.
26 Ağustos gecesi 5. Süvari Kolordusu, Ahır Dağları üzerindeki
Yunanların gece savunmadığı Ballıkaya mevkiinden sızma yaparak Yunan
hatlarının gerisine intikale başladı. İntikal bütün gece sabaha kadar
sürdü. Yine 26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında
Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile
birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe’deki yerini aldı. Büyük
Taarruz burada başlayarak, topçuların sabah saat 04.30’da taciz ateşi
ile başlayan harekât, saat 05.00’te önemli noktalara yoğun topçu ateşi
ile devam etti. Türk piyadeleri, sabah 06.00’da Tınaztepe’ye hücum
mesafesine yaklaşarak tel örgüleri aşıp Yunan askerini süngü hücumu ile
temizledikten sonra Tınaztepe’yi ele geçirdi. Bundan sonra saat 09.00’da
Belentepe, daha sonra Kalecik – Sivrisi ele geçirildi. Taarruzun
birinci günü, sıklet merkezindeki 1. Ordu Birlikleri, Büyük
Kaleciktepe’den Çiğiltepe’ye kadar 15 kilometrelik bir bölgede düşmanın
birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5. Süvari Kolordusu düşman
gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulunarak, 2.
Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü.
27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken Türk ordusu bütün cephelerde
yeniden taarruza geçti. Bu taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve
insanüstü çabalarla gerçekleştirildi. Aynı gün Türk birlikleri
Afyonkarahisar’ı geri aldı. Başkomutanlık Karargâhı ile Batı Cephesi
Komutanlığı Karargâhı Afyonkarahisar’a taşındı.
28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri başarılı geçen taarruz
harekâtı, 5. Yunan Tümeni’nin çevrilmesi ile sonuçlandı. 29 Ağustos
gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek
muharebenin sür’atle sonuçlandırılmasını gerekli buldular. Düşmanın
çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak tamamen
teslim olmalarını sağlama yolunda karar aldılar ve karar sür’atli ve
düzenli bir şekilde uygulandı. 30 Ağustos 1922 Çarşamba günü taarruz
harekâtı, Türk ordusunun kesin zaferi ile sonuçlandı. Büyük Taarruz’un
son safhası Türk askerî tarihine Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak
geçti.
30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonunda, düşman
ordusunun büyük kısmı dört taraftan sarılarak Mustafa Kemal Paşa’nın
ateş hatları arasında, bizzat Zafertepe’den idare ettiği savaşta,
tamamen yok edildi veya esir edildi. Aynı günün akşamında Türk
birlikleri Kütahya’yı geri aldı.
Savaş havada da sürdü. 26 Ağustos günü, hava bulutlu olmasına rağmen,
Türk uçakları keşif, bombalama ve kara birliklerini korumak için
havalandı. Av uçakları gün boyunca sürdürdükleri devriye uçuşları
sırasında, dört defa düşman uçakları ile karşı karşıya geldiler.
Girişilen hava çarpışmalarında üç Yunan uçağı kendi hava hatlarının
gerisine indirildi ve bir Yunan uçağı da bölük komutanı Yüzbaşı Fazıl
tarafından Afyonkarahisar’ın Hasanbeli kasabası civarında düşürüldü.
İleriki günlerde de keşif ve bombalama uçuşları gerçekleştirildi.[10]
Anadolu’daki Yunan kuvvetlerinin yarısı imha veya esir edildi. Kalan
bölümü ise üç grup halinde çekildi. Bu durum karşısında Çalköy’de yıkık
bir evin avlusu içinde Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile
buluşarak Yunan ordusunun kalıntılarını takip etmesi için Türk ordusunun
büyük kısmının İzmir istikametinde ilerlemesini kararlaştırdılar ve
müteakiben de Mustafa Kemal Paşa o tarihî “Ordular, ilk hedefiniz
Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi.
1 Eylül 1922 tarihinde Türk ordusunun takip harekâtı başladı.
Muharebelerden kurtulan Yunan birlikleri İzmir’e, Dikili’ye ve
Mudanya’ya düzensiz olarak geri çekilmeye başladı. Yunan ordusu
Başkomutanı General Nikolaos Trikupis ve kurmayları ile 6.000 asker, 2
Eylül de Uşak’ta Türk birliklerine esir düştüler. Trikupis, Yunan
ordusunun başkomutanlığına atandığını Uşak’ta Mustafa Kemal Paşa’dan
öğrendi.
Türk ordusu bu muharebede, 15 günde 450 kilometre mesafe katederek 9
Eylül 1922 sabahı İzmir’e girdi. Sabuncubeli’nden geçen 2. Süvari
Tümeni, Mersinli yolu ile İzmir’e doğru ilerlerken bunun solunda 1.
Süvari Tümeni de Kadifekale’ye doğru yürüdü. Bu Tümenin 2. Alayı,
Tuzluoğlu Fabrikası’ndan geçerek Kordonboyu’na ulaştı. Yüzbaşı
Şerafettin Bey İzmir Hükûmet Konağı’na, 5. Süvari Tümenin öncüsü Yüzbaşı
Zeki Bey Kumandanlık Dairesine, 4. Alay Komutanı Reşat Bey de
Kadifekale’ye Türk bayrağını çektiler.
Taarruz sonrası
Esir Yunan subayları (Ankara, 29 Eylül 1922).
Büyük Taarruz’un başladığı günden 4 Eylül’e kadar Yunan ordusu 321
kilometre geri çekildi.[11] 7 Eylül’de Türk birlikleri İzmir’e 40
kilometre kadar yaklaşmıştı.[12] 9 Eylül 1922 tarihli New York Times
gazetesi Yunan ordusunun kayıplarının ve Türk ordusunun ele
geçirdiklerinin 910 savaş topu, 1.200 kamyon, 200 otomobil, 11 uçak[13],
5.000 Makineli tüfek, 40.000 tüfek ve 400 vagonluk cephane olduğunu
yazdı.[14] Ayrıca 20.000 Yunan askerinin de esir düştüğünü belirtti.
Devamında Yunan ordusunun savaşın başında 200.000 kişiden oluştuğunu ve
şu anda yarısından fazlasını kaybettiğini ve Türk süvarilerinden dağınık
halde kaçan Yunan asker sayısının ancak 50.000’i bulabildiğini
yazdı.[14]
Büyük Taarruz da Türk Ordusu, 7.244.088 piyade mermisi, 55.048 top
mermisi ve 6.679 bomba kullandı. Muharebelerde 6.607 piyade tüfeği, 32
hafif makineli tüfek, 7 ağır makineli tüfek ve 5 top kullanılamaz
durumuna geldi.[15] Yunanlardan 365 top, 7 uçak, 656 kamyon, 124 binek
aracı, 336 ağır makineli, 1.164 hafif makineli tüfek, 32.697 piyade
tüfeği, 294.000 el bombası ve 25.883 sandık piyade mermisi ele
geçirildi.[15] Büyük Taarruzun başlangıcından beri ele geçirilen ve Türk
ordusunun ihtiyaç fazlası olan 8.371 at, 8.430 öküz ve manda, 8.711
eşek, 14.340 koyun ve 440 deve halka dağıtıldı. Büyük Taarruz’da Yunan
ordusundan esir düşen asker sayısı 20.826 idi.[15] Bunlardan 23 inşaat
taburu kuruldu ve kendilerinin yıktıkları, karayolu ve demiryollarının
tamirinde çalıştırıldılar.[15]
Büyük Taarruz boyunca Türk Ordusunun muharip zayiatı, 26 Ağustos
taarruzun başlangıç gününden 9 Eylül İzmir’in kurtuluşuna kadar 2.318
ölü, 9.360 yaralı, 1.697 kayıp ve 101 esir idi.[6] 18 Eylül’e kadar,
yani son Yunan askerlerinin Erdek’den çekilip Batı Anadolu’daki Yunan
işgalinin sona ermesiyle, 24 gün boyunca toplam 2.543 ölü (146 subay ve
2.397 er) ve 9.855 yaralı (378 subay ve 9.477 er) verilmiştir.[16][17]
9 Eylül’de Türk birlikleri İzmir’e girdi. 11 Eylül’de Bursa, Foça,
Gemlik ve Orhaneli, 12 Eylül’de Mudanya, Kırkağaç, Urla, 13 Eylül’de
Soma, 14 Eylül’de Bergama, Dikili ve Karacabey, 15 Eylül’de Alaçatı ve
Ayvalık, 16 Eylül’de Çeşme, 17 Eylül’de Karaburun, Bandırma ve 18
Eylül’de Biga ve Erdek Yunan işgalinden kurtarıldı.[18] Böylece 18
Eylül’de de Batı Anadolu Yunan işgalinden kurtarıldı. 11 Ekim 1922
tarihinde imzalanan Mudanya Ateşkes Anlaşması ile Doğu Trakya, silahlı
çatışma olmadan Yunan işgalinden kurtarıldı. 24 Temmuz 1923 tarihinde
imzalanan Lozan Antlaşması ile savaş resmen sona erdi ve Türkiye
bağımsızlığını tüm dünyaya kabul ettirdi.
Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni sevk ve idare
ettiği Zafertepe’de 30 Ağustos 1924 tarihinde Büyük Zafer’in önemini şu
şekilde ifade etmiştir. “… Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk
Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri burada atıldı. Ebedî
hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada
uçuşan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedî
muhafızlarıdır…”
Tarihçi Isaiah Friedman Yunan Küçük Asya Ordusu’nun son günlerini şu
sözlerle tasvir etmiştir: “Yunan ordusunu bekleyen bozgun, Armageddon
savaşı boyutlarında idi. Dört gün içinde bütün Yunan Küçük Asya Ordusu
ya yok edildi ya da denize döküldü.”[19]
Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun işgalci
kuvvetlere kesin ve son hamleyi gerçekleştirmek ve düşman birlikleri
Anadolu’dan atmak için planlanmış gizli bir harekâttı. Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin 20 Temmuz 1922’deki oturumunda kendisine dördüncü kez
Başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal Atatürk, taarruz kararını
Haziran ayında aldı ve hazırlıkları gizli olarak yürüttü. Büyük Taarruz,
Ağustos’un 26’sını 27’sine bağlayan gece Afyon’da başladı, Aslıhan
civarında kuşatılan düşman birliklerinin, Mustafa Kemal Paşa’nın idare
ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde imha edilmesi ile Türk ordusunun
zaferiyle sonuçlandı.
İLK KEZ ”BAŞKUMANDAN ZAFERİ” OLARAK KUTLANDI
30 Ağustos Zafer Bayramı, ilk olarak 1924’te Dumlupınar’ın Çal Köyü
yakınlarında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in katıldığı bir törenle
”Başkumandan Zaferi” adıyla kutlandı. Zaferi kutlamak için iki yıl
beklemenin nedeni ise, 1923 yılının yeni Türkiye için hem ulusal hem de
uluslararası alanda yoğunluğun fazla olmasındandı. Dumlupınar’ın Çal
Köyü’nde gerçekleşen ilk törende Mustafa Kemal, milli ruhun canlı
tutulmasının önemini vurguladı ve ”Meçhul Asker Abidesi”nin temelini
eşi Latife Hanım ile beraber attı.
30 Ağustos Zafer Bayramı
Zafer Bayramı, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in
başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz’u anmak için Türkiye
ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde[2] her yıl 30 Ağustos günü
kutlanan resmi, ulusal bir bayramıdır.
Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan
Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlanmasından
sonra Yunan orduları İzmir’e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922’de
İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur.
İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse
de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü
temsil eder. İlk kez 1924 yılında Afyon’da Başkumandan Zaferi adıyla
kutlanan 30 Ağustos günü, Türkiye’de 1926’dan itibaren Zafer Bayramı
olarak kutlanmaktadır.
Arka plan
Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun işgalci güçlere
son ve kesin darbeyi vurmasını sağlamak ve Anadolu’dan atmak için
düşünülüp planlanan gizli bir harekât idi. Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin 20 Temmuz 1922’deki oturumunda kendisine dördüncü kez olmak
üzere Başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal Paşa taarruz kararını
haziran ayında almış ve hazırlıkları gizli olarak yürütmüştü. Büyük
Taarruz Ağustos’un 26’sını 27’sine bağlayan gece Afyon’da başlamış,
Aslıhan civarında kuşatılan düşman birliklerinin Mustafa Kemal Paşa’nın
bizzat idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde imha edilmesi ile
Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştı.
Bayramın geçmişi
30 Ağustos günü, ilk kez 1924’te Dumlupınar’da Çal Köyü yakınlarında
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in katıldığı bir törenle Başkumandan Zaferi
adıyla kutlanmıştır. Zaferi kutlamak için iki yıl beklemenin en önemli
nedeni 1923 yılının yeni Türkiye açısından hem ulusal hem de
uluslararası alanda yoğunluğun had safhada olmasıydı.[3]
Çal köyünde gerçekleşen ilk törende Mustafa Kemal, millî ruhun canlı
tutulmasının önemini vurgulamış ve Meçhul Asker Abidesi’nin temelini eşi
Latife Hanım ile beraber atmıştır.[4]
Başkumandan Zaferi 1926’dan itibaren Zafer Bayramı olarak
kutlanmaktadır. 1 Nisan 1926’da kabul edilen Zafer Bayramı Kanunu’nda 30
Ağustos Başkumandan Muharebesi gününün Cumhuriyet ordu ve donanmasının
Zafer Bayramı olduğu, her yıl dönümünde bu bayram gününün kara, deniz ve
hava kuvvetleri tarafından kutlanacağı belirtilir. Aynı yıl, dönemin
Savunma Bakanı Recep Peker’in yayınladığı bir genelge ile bayram
törenlerinde neler yapılacağı detaylı bir şekilde belirtilmiştir. Ancak
1930’ların ortalarına kadar ilk tören gibi üst düzeyde gerçekleşen Büyük
Zafer kutlaması veya anma töreni yapılmamıştır.[3] Hava Kuvvetlerinin
ülke savunmasında önemli bir yeri olması nedeniyle, Tayyare Cemiyeti de
30 Ağustos tarihini “Tayyare Bayramı” olarak adlandırmıştır.
Zafer Bayramı için özellikle 1960’lardan itibaren daha kapsamlı ve
katılımlı bir şekilde kutlamalar yapılmaya başlanmıştır.[3] 30 Ağustos,
Türkiye’de askeri okulların mezuniyet törenlerini yaptıkları gün
olmuştur; ayrıca tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte
geçerli olmaktadır. Zafer Bayramı uzun yıllar Genelkurmay Başkanı’nın
tebrikleri kabul ettiği bir bayram olarak kutlanmış; bu durum
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Başkomutan sıfatıyla kutlamalara ev
sahipliği yaptığı 2011 yılından itibaren değişmiştir.[5]
Kutlamalar
30 Ağustos günü, Türkiye’de resmî tatildir. Zafer Bayramı’nda başkent
Ankara’da ve Ankara dışında gerçekleştirilen kutlama ve törenler,
“Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri
ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği” ile
düzenlenmiştir. 2012 yılında yenilenen[6] bu yönetmeliğe göre:
Zafer Bayramı törenleri, Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel
Müdürlüğünce, Genelkurmay Başkanlığıyla koordine edilerek yürütülür.
Törenler 30 Ağustos günü saat 07.00’de başlar ve saat 24.00’te son
bulur. Saat 12.00’de başkentte yirmi bir pâre top atışı yapılır.
Cumhurbaşkanı Anıtkabir’i ziyaret ederek çelenk koyar;
cumhurbaşkanlığında tebrikleri kabul edilir, törene katılanların ve
halkın bayramı kutlanır. Zafer Bayramı resepsiyonu Cumhurbaşkanı
tarafından verilir.
Başkent dışında Atatürk anıt veya büstüne mülki idare amiri,
garnizon komutanı ve belediye başkanı tarafından çelenk konulur. Mülki
idare amiri makamında garnizon komutanı ve belediye başkanı ile birlikte
tebrikleri kabul eder. Törene katılanların ve halkın bayramı kutlanır,
İstiklal Marşı ile birlikte bayrak göndere çekilir. Tören geçişi mülki
idare amiri, garnizon komutanı ve belediye başkanı tarafından şeref
tribününden selamlanır. Zafer Bayramı resepsiyonu vali tarafından
verilir.
2015 yılında terör olayları nedeniyle kutlamalar sadece çelenk koyma ve
tebrikleri kabul şeklinde icra edilmiş; diğer şenlik, konser, eğlence ve
kutlama faaliyetleri gerçekleştirilmemiştir.[7]