
Canlılarda Koruma Kalkanları
Canlılarda korunma; ferdin, toplumun, sistemin devamlılığı-güvenliği
için gerekli olup çok farklı strateji ve mekanizmalarla
gerçekleştirilir. İnsan bu maksatla kendi evini duvarlarla, bağ ve
bahçelerini de çitlerle çevirir. İnsan ve toplumların düşmanı sadece
gözle görünenlerden ibaret değildir. Asrın vebası AIDS ve kenelerle
bulaşan Kırım Kongo virüsleri, tarihte ince hastalık olarak bilinen
verem basili, sıtma ve şark çıbanına sebep olan parazitler, görünmeyen,
işitilmeyen ve hissedilmeyen düşmanlara örnek verilebilir. Bunlardan
korunmak için vücudumuz, fizikî, kimyevî ve biyolojik birtakım
engelleyicilerle mücehhez kılınmıştır. Bunlar üç kısım altında
incelenebilir.
Fizikî engelleyiciler
Vücudu dış ortamdaki zararlı mikroorganizmalara karşı koruyan ilk koruma
hattı; deri, solunum ve sindirim sistemi ile mukoz zarlardan meydana
gelir. Bunlar fizikî bariyer olarak adlandırılır. Bu sistem vücuda
girmeye çalışan mikro zararlılara mâni olur veya sayılarını azaltır.
Deri; epidermis ve dermis tabakalarından meydana gelir. Beş tabakadan
müteşekkil epidermis, en dış tabakadır; kalınlığı vücudun dışarıya bakan
bölgelerinde sadece 0.005 mm’dir. Bu denli ince yaratılmış bu tabaka
mikroorganizmaların büyüklüğü ile karşılaştırıldığında, onlarca kat
kalınlığında bir fizikî bariyer teşkil eder. Bu tabakanın en dış ise,
ölü ve sıkışık dizili hücrelerle donatılmıştır. Daha alttaki dört
tabaka, mikroorganizmaların yaşayamayacağı kuru bir çevre oluşturarak
mühim bir fizikî bariyer vazifesi görür.
Deri, solunum, sindirim ve idrar yolları mukoz zarlarla (epitel
hücreleri) döşenmiştir. Epitel dokuda mukus salgılayan kadeh şeklindeki
goblet hücreleri mevcuttur. Bu hücrelerden sadece sindirim sisteminde
günde dört litre mukus salgılanır. Solunum yolunda salgılanan mukus, bu
bölgeden vücuda girmeye çalışan bakteri, mantar ve parazitler gibi
mikroorganizmaları hapsederek koruma vazifesini îfa eder.
Solunum yolunun başlangıç noktası burun deliğinde bulunan kıllar, nefes
alma esnasında akciğerlere gidebilecek 10 mikrondan büyük taneciklere
mâni olur. Bunun yanında solunum yollarını kaplayan epitel dokusu, saça
benzeyen kirpiksi yapılarla (silia) örülüdür. Silialar, akciğerlere
ulaşma riski olan ve mukus tarafından hapsedilen zararlıların dışarı
atılmasında mühim rol oynar.
İdrar yolları, vücutta kirlenen kanın böbreklerde süzülmesi ile oluşan
idrarın dışarı atıldığı sistemdir. İdrar, üreter dediğimiz kanal ile
böbreklerden mesaneye taşınır, oradan da dışarı atılır. İdrar kesesi
kapaklarının açılması ile dışarı atılan idrarın akışı o kadar hızlıdır
ki (ortalama saniyede 20 ml), dış ortama açık bu kanaldan
mikroorganizmaların vücuda girişine imkân vermeyerek çok mühim bir
engelleyici görev üstlenmektedir.
Kimyevî engelleyiciler
Mikroorganizmalar insan vücuduna ancak belirli yerlerden girebilir.
Mide, deri ve vajina gibi bölgelerin pH’ı (asitlik derecesi) kimyevî bir
bariyer teşkil ettiği gibi, deri, solunum yolu, mide-bağırsak
sisteminden ve gözyaşıyla birlikte salgılanan pek çok molekül de,
mikroorganizmalara karşı öldürücü kimyevî bariyer vazifesi görür.
Deride bulunan hücrelerin bir kısmı tarafından salgılanan α-defensin,
β-defensin ve katelisidin maddeleri, mikroorganizmaların zarlarını
tahrip edip çoğalmalarını önler, böylece kimyevî bariyer vazifesi görür.
Deriden salgılanan ter ise, bakterilerin duvar yapısını parçalayan
lizozim maddesi ihtiva eder. Ayrıca, üretilen RNase ve DNase
enzimleriyle bakterilerin DNA ve RNA’sı tahrip edilir.
Solunum kanallarındaki epitel hücrelerinden salgılanan α-defensinler ve
diğer bazı moleküller mikroorganizmalara bağlanarak onları öldürecek
yeni yardımcı maddeleri davet eder. Mide-bağırsak kanalındaki epitel
hücrelerinden α-defensine ilâveten salgılanan 20’den fazla madde de
mikroorganizmaları öldürücü tesiriyle kimyevî bariyer vazifesi üstlenir.
Gözyaşı bezlerinden salgılanan gözyaşının akışkanlığı vasıtasıyla
zararlı maddeler dışarıya atıldığı gibi lizozim denen madde ile de göze
giren mikroorganizmalar öldürülerek ruhun dünyaya açılan penceresi göz
muhafaza edilmektedir.
Deri, dış ortam ile vücut arasında en mühim bariyer olduğu gibi,
salgıları vasıtasıyla da bir kimyevî engelleyici vazifesi görür.
Derideki yağ bezleri ve ter bezlerinin bazı ürünleri hafif asidiktir.
Bunlar, deri yoluyla vücuda girmek isteyen mikroorganizmalara karşı
deriye yardımcı olur.
Midenin pH’ı 1–3 arasında değişir. Ağız yoluyla alınan besinlerin burada
başlayan kimyevî sindirimi midede en yoğun noktaya ulaşarak bulamaç
hâlini alır. Besinlerle buraya ulaşan mikroorganizmaların çoğu
öldürülür. Mikroorganizmaların birçoğunda olduğu gibi vücuda yabancı
moleküllerin bazıları da asidik pH’a duyarlıdır. Asidik ortamlarda bu
zararlıların pek çoğu yaşayamaz. Meselâ sağlıklı bir kadında serviks
(rahim ağzı) ve vajinada vücuda zararsız bakteriler (Lactobacilli spp.)
bulunur. Bunlar tarafından üretilen laktik asitle serviks ve vajinanın
pH’ı 4,4–4,6 arasında tutulur. Dolayısıyla vücuda buradan girebilecek
mikroorganizmalara karşı daha fazla koruma sağlanır.
Biyolojik engelleyiciler
Vücudun muhafazası için giydirilen deri ile iç organlar arasında dolaşan
mide-bağırsak kanalı flora bakterileriyle kaplanmıştır. Bunlar insana
zararlı değil faydalıdır. Kolonize oldukları deri ve mide-bağırsak
kanalı yüzeyinde beslenir, büyür ve nesillerini devam ettirirler; bu
alanlarda başka mikroorganizmaların yerleşmesine izin vermeyerek insan
vücudunun korunmasına da hizmet ederler.
Bu koruyucu kalkanların her biri, Allah’ın (celle celâluhu) Hafiz
isminin birer tecellisidir ve O’nun varlığına, birliğine ve Rububiyetine
delildir. Unutulmamalıdır ki, Hafîz ismi sadece insan bedeninde değil,
en büyük şeyden en küçük eşyaya kadar her yerde tecelli eder. Hafîz-i
Zülcelâl, Yerküre’yi atmosferle sararak canlıları koruduğu gibi, dağları
kazık gibi dikerek Dünya’yı sallanmaktan ve depremden korur.
Kaplumbağayı sert kabuğu; kirpiyi ve gülü dikenleri; arıyı zehirli
iğnesi; cevizi, fındığı ve ayçekirdeğini kabuğu ile koruyan Hafîz-i
Rahîm bebeği de anne karnında rahim adı verilen mükemmel bir koruyucu
kalkan içinde korur.
İnsanı dünyaya gönderen, başıboş bırakmayan Allah (celle celâluhu), onu
dünyanın zorluklarına ve düşmanlarına karşı da donanımlı yaratmıştır.
Alîm-i Hafîz, insana verdiği akıl ve şuur ile görüp hissedebildiği
düşmanlarına karşı önlemler alması ve kendini korumasını sağladığı gibi,
görünmez düşmanlarından ve zararlılardan muhafaza etmek için de
donanımlı yaratmıştır. İnsan, bir yandan lisanıyla Cenab-ı Hakk’ın
(celle celâluhu) Hafîz ismini 998 defa zikrederek O ismin diliyle dua
etmeli, diğer yandan bedenine yerleştirilen koruyucu kalkanları ve
engelleyicileri ilmî araştırma ve okumalarla tefekkür etmelidir.