
ŞUUR ALTINA YÖNELİK MESAJLAR:
Şuuraltını etkilemeyi hedefleyen mesajlar “subliminal” gizli mesajlar
,Kişinin şuuraltına ‘’subliminal’’ mesaj gönderme,mistik gizemler
Şuuraltını etkilemeyi hedefleyen mesajlara “subliminal” adı verilir.
Genel olarak “şuuraltına yönelik gizli mesajlar olarak ifade edebiliriz.
Kişinin şuuraltına ‘’subliminal’’ mesaj göndermenin birçok yolu
bulunuyor.
Bunlardan en çok kullanılanları :
1. Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel yolları.
2. Gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar
şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla şuur-altına itilen
25. kareler.
3. Reklam afişleri, logoları ve benzeri nitelikteki görsel malzemenin içine saklanmış şekil, kelime ve rakamlar.
Bu yöntem, bir ürünün reklâmını yapmaktan, bir inancın ya da görüşün
propagandasını yapmaya kadar varan geniş bir yelpâzede kullanılmaktadır.
Görsel ve işitsel olarak (şuurlu) algılananlar değil ; şuuraltı
seviyesinde algılanan söz, resim, görüntü ve şekillerden oluşur.
Bunlardan en çok kullanılan Dijital ses dosyalarına gizlenen ses
mesajlardır. Üzerinde oynanabilirliği ve işlenilmesi ve yayılması daha
kolay olduğundan MP3 dosyaları gizli mesaj için biçilmiş kaftandır
diyebiliriz. Peki sistem nasıl işliyor?
İnsan kulağı sâdece belirli frekans aralıklarındaki sesleri duyabilir.
Eğer siz bir müzik parçasını rahatça duyabiliyorsanız, bu sizin
duyabileceğiniz frekans aralığında olduğunu gösterir. İnsan beyninin
algısı ise, bundan daha düşük ya da daha yüksek frekansları
algılayabilecek kapasitededir. Dikkat ediniz : “duyabilecek” demiyoruz,
algılayabilecek diyoruz.
Yani, kulağımız ancak belirli bir frekans aralığındaki sesleri
duyabilir. Fakat beynimiz bu aralığın çok daha ötesindeki sesleri
algılar, hisseder.
Şuuraltı ve şuuraltının özelliklerini anlattığımız zaman, ne demek
istediğimizi çok daha iyi anlayacaksınız. Ancak şimdi öncelikli olarak
bu “subliminal mesajlar”ın neler olduğunu ve nasıl işlendiğini sizlere
göstermemiz gerekiyor.
8-12 hertz dalga boyundaki Subliminal mesaj içeren bir MP3′ü kulağınızla
dinlersiniz, ancak içindeki gizli-mesajı beyniniz dinler. Bu esnâda
kulağınız hiçbir şey duymaz. İnternette ve paylaşım programlarında
şuuraltı mesajları içeren MP3 dosyaları bulunmaktadır. Hatta bu gizli
mesajları frekans aralıklarına göre analiz ederek ortaya çıkartan
yazılımlar dahi vardır.
Mesela, en korkunç uygulamalardan sadece biri: “Amerika, Irak’ı işgal
etmeden önce bir yıl boyunca (daha fazla da olabilir) Irak radyolarında
Kur’an yayınının altından, çok düşük bir frekansta, kulakla duyulmayan,
ancak dimağla algılanarak Iraklıların şuur-altına gönderilen:
“Direnmeniz faydasız” gibi mesajlar verilmiş ve bir ülke işte bu şekilde
şuuraltı mesajlar ile işgâle hazır edilmiştir.
25inci KARE
Kişinin şuur-altına subliminal mesaj göndermenin birçok yolu olduğunu
söylemiştik. İşte bunlardan bir diğeri de 25inci Kare tekniğidir. Peki
nedir bu 25inci Kare?
Gördüğümüz bir ânlık görüntü : 655 satır ve frame/çerçeve denilen 24
küçücük kareden oluşur. Sinema bandında, saat, dakika, sâniye olarak bir
diziliş vardır. Sâniyeden sonra kare gelir ve bir sâniye 24 karedir.
Her 24 kare ise bir ekran büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327.5
satırda bir de “control-track” denilen aralık vardır. İşte bu aralıktaki
görüntüler kesilip, aralarına başka görüntüler atılarak 25inci kare
oluşturulur ve bu son kare olan 25inci kare ânlıktır. Yani görüntü
sâniyede 1/24 olacakken, bu 1/25’e çıkar. Kareler 25 olunca bir anda bir
görüntü gelir ve ânında kaybolur. Genellikle görünmez, daha doğrusu
görülür ama şuuraltında kalır.
25 karenin temel mantığı da mesajı şuur-altına göndermek olduğu için,
artık dünya sinema sanâyi’nde bu tekniği kullanmayan yok gibidir. Yani
sizler evlerinizde rahat koltuklarınıza oturup herhangi bir televizyon
kanalındaki herhangi bir dizi/ film ya da bir belgeseli seyrederken aynı
zamanda 25 karelerle şuur-altınıza gönderilen mesajlara/ telkinlere/
saldırılara ma’ruz kalabiliyorsunuz.
Göz bunları görmüyor ama sâniyenin 3 binde biri gibi bir zaman
aralığında bu görüntü şuuraltına ulaşıyor. Bu gizli mesajlar sâyesinde, o
reklâmı, diziyi, filmi ya da herhangi bir resmi hazırlayan kişi/
yapımcı/ yönetmen kendi hedefine, niyetine ve ideolojisine göre vermek
istediği mesajı “25inci Kare”lerle şuuraltına göndermiş oluyor.
PEKİ, GÖREMEDİĞİMİZ HALDE NASIL ETKİLENİYORUZ BU 25inci KARELERDEN?
Bu adamlar zaten açıktan açığa bu işi yapıyorlar. Filmlerle, reklamlarla
her türlü mesajı veriyorlar. Buna rağmen niçin böyle gizli bir kare
uyguluyorlar?
Cevâbı çok basit : Çünkü, gördüğümüz zaman bu kadar etkili olmuyor.
Çünkü, kişi, şuurlu bir tercih ile gördüklerini veya duyduklarını ya red
ediyor ya da kabul ediyor. Çünkü baştan önüne seçenek olarak getirilmiş
oluyor.
Fakat bu, öyle bir şey ki insan onu görmüyor, duymuyor ve hissedemiyor,
yani bizlerin algı frekanslarımızın tamamen altında veya üstünde yer
alıyor. Böyle bir şeyi kabul yahut red etme gibi bir imkânımız var mı?
Elbette hayır.
İşte 25. karenin ve subliminal reklamların temel mantığı budur!
Hedefteki kitlenin şuurlu tercih hakkını gasbederek, onları gizlice
zehirlemek!
Bu işi yapanlar insanı ve insanın yaratılışını çok iyi biliyorlar.
1900’lü yıllara kadar uzanan bir geçmişi var bu tür çalışmaların.
Psikolog ve psikanilistlerin insanla ilgili uyguladıkları,
gözlemledikleri ve deneylerle ortaya koydukları bilgi ve bulgulardan
yola çıkarak “İnsanı nasıl etkileyebiliriz” sorusuna cevap aradılar. İlk
başta ticarî hedefler ve büyük şirketlerin mallarını halka pazarlamanın
bir yolu olarak gördüler bu şuur-altı telkinleri. Daha sonra ise bu
taktiği öğrenen her kişi ve her yapımcı kendi niyet, inanç ve
ideolojisine göre vermek istediği mesajları bu yolla insanlara zerk
etmeye başladılar.
25inci KARE NE ZAMAN ve NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR?
Şuuraltının bütün görüntü, ses ve resimleri kaydetme özelliği 1900’lü
yıllardan beri insanları yönlendirmek için kullanılmaktadır.
1900’lü yıllarda Knight Dunlap adında Amerikalı bir psikoloji profesörü
ilizyon gösterisi yaparken şuur gücüyle algıalanmayan “hissedilemez
gölgeler” kullanarak aynı uzunluktaki 2 çizgiyi seyircilerin farklı
ölçülerde algılamasını sağlamıştı.
İşte buradan hareketle şuur-altını hedef alarak mesaj göndermeyi
hedefleyen ve adına “Subliminal Mesajlar” denen bu tür reklamlar ilk kez
1950’li yıllarda Amerika’da ortaya çıktı.
James Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı bir
deney sonucu patlamış mısır ve kola satışlarının arttığını iddia etti.
Bu deneyde film perdede oynarken, sâliselik görüntüler hâlinde gözle
görülemeyen gizli kareler ve gizli mesajlarda : “patlamış mısır ye” ve
“Kola iç” sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları şuurla
algılayamadığı hâlde, şuuraltına hitap eden bu sloganlar neticesinde
Kola satışlarının yüzde **.1, patlamış mısır satışlarının ise yüzde 57.7
arttığı görüldü.
Bu şekilde, şuur-altına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada daha
işlevsel olduğu görülmüştür. İşte o gün bugündür uygulanan 25inci
kareler sâdece bir insanı ya da bir topluluğu değil ; bütün insanlığı
tehdit ede-gelmektedir.
Bir grup psikolog ve yazar bu konunun gündeme geldiği ilk yıllarda bu
yöntemin uydurma ve efsâne olduğunu ve insanları etkilemeyeceğini
söylediler. Ancak, beyin dalgalarını ölçen teknolojilerin gelişmesi ile
gizli-mesaj içeren reklama beynin daha farklı ve fazla tepki verdiği
gözlemlendikten sonra, bu yöntemin etkisi ispatlanmış oldu.
İşin en ilginç tarafı ise bu konuyu gündeme taşıyan, kitap, tez ve âile
eğitim seminerlerinin yok denecek kadar az olmasıdır. Yıllardır
uygulanan böyle ciddî ve hayatî bir konunun nasıl olup da bütün bir
insanlık tarafından henüz bu şekilde yeni-yeni öğreniliyor olması
düşündürücü olsa gerek.
Televizyon karşısında uyuyan/ uyutulan bir çağda yaşıyoruz!
Uyan ey toplum ve uyandırın uyuyan ruhları! Şuur-altımızı başkaları değil ; biz yönetelim!
ASIL HEDEF ÇOÇUKLAR
Subliminal teknolojisi maalesef çizgi filmlerde, şarkılarda, reklam
panolarında, filmlerde yasal olmayan bir şekilde kullanılıyor. Çocuklara
sevgiyi kardeşliği öğütleyen masum zannettiğimiz çizgi filmlerin
arasına ****ografik resimler, şiddet unsuru içeren görüntüler bu
teknolojiyle saklanıyor. Çocuğumuz fark etmeden o görüntüleri beynine
konuk ediyor ve şahsiyetinin oluştuğu o en ciddî yaş dilimde (sıfır-yedi
yaş arası) bu görüntüler içeride şuur-altında hapsoluyor. Artık siz siz
olun her gördüğünüz ve duyduğunuza çok dikkat edin.
Özellikle Disney, yaptığı çizgi filmlerde ******lik temasını yıllardır çocuklarımızın şuur-altına kazımıştır.
“BU FİLMDE / DİZİDE SANAL REKLÂM UYGULANMAKTADIR”
Sizler, televizyonlarınızın karşısında uyumaya devam eden ruhlar,
koltuğunuza oturup en sevdiğiniz dizi ya da filmleriniz yayına başlarken
: “BU FİLMDE / DİZİDE SANAL REKLÂM UYGULANMAKTADIR” uyarısını
görmediğinizi söyleyebilir misiniz?
Peki ne demek “Sanal Reklam?”
Sanayi Bakanlığına göre sanal reklamın tarifi aşağıdaki gibi :
“Sanal reklam”; hukûken kullanımı meşru görüntülerin, canlı veya banttan
bilgisayar marifeti ile manipülasyonu ve söz konusu görüntülerde yer
alan muhtelif unsurları reklam amacı ile, halihazırda kullanılan veya
ileride geliştirilecek teknolojiler vasıtasıyla oyun sahası ve çevresi
üzerine düşürülen tüm görüntüleridir.”
Televizyonda izlediğimiz pek çok dizide ya da filmde ya marka
yerleştirme ya da sanal reklam uygulamaları ile karşılaşıyoruz. Bir
dönem gişe rekorları kıran “Kurtlar Vadisi Irak” filmini hatırlayın.
Film başlarken “Bu filmde sanal reklam uygulaması yapılmaktadır” uyarısı
vardı. Ekranda bir ovada yol alan otomobili izlerken birden bir
mimarlık firmasının reklam tabelası ve bir apartman beliriveriyor.
Kerpiç evlerin üstüne getirilmek istenmiş ama başarılı olunamadığı için
ortalık yerde duran uydu antenleri reklamları ve uyarı tabelalarının
altında beliriveren markalar…
O halde en can alıcı soru şu : Niçin sanal reklam?
Çünkü, şuur-altına telkin göndermenin en iyi yolu da ondan.
25. karenin uygulandığı bir film :
DÖĞÜŞ KLÜBÜ / The Fight Club
Niçin bu film?
Bir kere adına bakarak bunun bir dövüş filmi olduğunu zannetmeyin.
“Gün gelir sâhip olduklarınız, size sâhip olmaya başlar!” sloganı ile
Modern insanın tüketim merkezli hayat tarzını sorgulayan ve aynı zamanda
şizofren (çift-kişilikli) bir şahsiyeti anlatan bir filmdir döğüş
klübü.
Edward Norton ve Brad Pitt’in başrollerini paylaştığı ve David
Fincher’in yönettiği bu film, 2000 yılında Empire Ödülü (İngiltere),
2001’de En iyi DVD, en iyi DVD anlatımı, en iyi DVD özel içerikleri
ödülünü almış ve 2005 yılında Total Film magazin ödüllerinde (UK)
“Dünyanın bu güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film ödülü”ne lâyık
görülmüştür.
Gerçekten çok etkileyici bir filmdir. Moderniteye karşı çıkarak :
“Gün gelir sâhip olduklarınız, size sâhip olmaya başlar”
“Her şeyi kontrol etmeyi bırak ve rahat ol…”
“Nefret ettiğiniz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyorsunuz.”
“Seyrettiğiniz reklâmlar yüzünden araba ve kıyafet değiştiriyorsunuz.”
“Sizler paranız kadar iyisiniz.”
“Siz işiniz değilsiniz…”
“Bindiğiniz araba değilsiniz.”
“Kredi kartlarınızın limiti değilsiniz” diyordu.
Şimdi, “Dünyanın bu güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film ödülü”ne lâyık
görülen bu filmdeki 25inci kareleri yakalayabilmek ve filmdeki her
sâniyeyi kare-kare izleyebilmek için önce :
1. Filmi bilgisayarınıza kaydedin.
2. Media player ile izlerken film sahnelerini 1/16 “Slov / yavaş” izleme modunda.
3. “klcodec” ile izlerken alttaki ok işaretlerinden “Decrease Speed”e üç
kez tıklayıp filmi en yavaş haline getirmeniz gerekmektedir. Böylece
her sâniyeyi yaklaşık 5 saniyede izleyecek ve her kareyi tek-tek
yakalayabileceksiniz.
SONUÇ:
1. Araştırmalarımızın sonucunda filmin yönetmeninin cinsî sapık (***omaniac) olduğunu öğrendik.
2. Filmin (bizim yakalayabildiğimiz) 26 farklı yerinde 25inci kareler kullanılmış.
3. 25inci Kare tekniği ile elinde sigara olan Brat Pitt resmi filmin çeşitli yerlerine yerleştirilmiştir.
4. Yönetmen filmin 2 farklı yerinde 25inci kare tekniği ile erkek ****** organını yerleştirmiş.
5. Yine filmin 2 yerinde Çocuk ****osu şuur-altına yerleştirilmiş.
6. Unutmayın 25. karelerin yer aldığı her film gibi bu filmde de normal
seyrinde görülmesi gerekenlerin dışında hiçbir şey görülmüyor. Aslında
çok şey görülüyor ancak hiç kimse ne gördüğünü bilmiyor.
7. Uyanmayanlar ve hâlâ 25. karenin varlığına ihtimal vermeyenler,
denesin ve görsün diye filmdeki en can alıcı karelerin sadece bir
kısmının dakika ve saniyelerini aşağıya sırasıyla yazıyoruz. İsteyen
filmdeki tespit ettiğimiz bu dakika ve saniyelerde filmi durdurup
kare-kare izleyebilir.
06:02= elinde sigara olan Brat Pitt resmi,
31:07 = ****** öğeler erkek ****** organı,
31:14 = ****** öğeler,
46:41 =****** öğeler,
49:09 = ****** öğeler,
50:42 ile 50:52 = çocuk ****osu mesajları…
02:10:39= Film bitiyor binalar yıkılıyor ve yine erkek ****** organı filmin finali olarak 25. karede yer alıyor.
Filmin en tuhaf gelen bölümü ise Tayler’in işi sabun imalatçılığı
olmasına rağmen, 30uncu dakikadan itibaren, Tayler’i anlatırken onun bir
sinema yapımcısı olduğunu anlatmasıdır. (Filmin sadece bu 2 dakikalık
bölümünde Tayler bir sinema yapımcısıdır)
Şu ifadeler 30uncu dakikadan sonra aynen filmde geçmektedir :
“Sinema filmleri tek bir makarada olmaz ; birkaç makarada olur ve bir
kare bittiğinde diğer makaraya geçerken birisinin düğmeye basması
gerekir. O an geldiği zaman projektörleri değiştirir ve film devam
ettiği için kimse bir şey anlamaz. Çünkü bu iş beraberinde bir çok
ilginç olanak da sunuyor. Bütün aile filmlerini kare kare görmüştür.
Yani izleyici cesur köpek ile ünlü bir şahsiyeti aynı perdede izlerken
neler gördüğünü bilmez.
KİMSE GÖRDÜĞÜNÜ BİLMİYOR AMA GÖRÜYOR” der ve sorar: “ACABA KAÇINIZ ONU İŞ BAŞINDA YAKALAYA BİLİRSİNİZ?”
DİKKAT : Adamlar yaptıkları işi aynı filmde anlatıyorlar!
REKLAMLARLA ŞUURU ÇALINAN İNSANLAR
İnsan beyninde şuur-altının tepki verdigi iki mühim olay var : “doğum”
ve “ölüm”. Şuur-altımız bu 2 vak’aya çok daha fazla tepki veriyor. Bu 2
mesaja daha duyarlı.
“***” (******lik) mesajı doğum arketipinde, “kill” (öldürmek) mesajı da
ölüm arketipinde karşılanıyor. Bu semboller verilmek istenen mesajın
içine yerleştirildiğinde şuur-altı bunları öncelikli algılar olarak
saklayabiliyor ve sıra kullanıma geldiğinde bu öncelikli depolanan
veriler, davranış ve hareketlerimize yön çiziyor.
ŞUUR-ALTI MESAJLAR YASAK DEĞİL Mİ?
Şuur-altı reklamlarının etkisinin ispatlanmasının ardından bir yandan bu
yöntemin kullanımı arttı ve diğer yandan da bu gibi yöntemlerin
kullanılmasını önlemeye yönelik yasalar çıkartıldı. Ülkemizde RTÜK
şuur-altı reklamı : “Teknik cihazlar vasıtasıyla televizyon yayınlarında
çok kısa süreli görüntüler kullanarak, izleyicilerin ancak
bilinçaltıyla algılayabilecekleri ürün veya hizmetlerin tanıtılmasına
ilişkin mesajlar içeren reklamlar” olarak tanımlamıştır.
Yasalarımız tüketicinin korunması bakımından, gizli reklam ve şuur-altı
reklamı da yasaklamıştır. 3984 sayılı yasanın 20. maddesi: “Reklamların,
program hizmetinin diğer unsurlarından açıkça ve kolaylıkla
ayırdedilebilecek ve görsel ve işitsel bakımdan ayrılığı fark edecek
biçimde düzenlenmesini, şuur-altı ile algılanan reklamlara izin
verilmemesini” hükme bağlamıştır.
Radyo ve Televizyon Kuruluşları Reklam Yayın İlkeleri ve Usulleri İle
Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Ödenmesi Hakkında Yönetmeliğin 11.
maddesine göre de: “Yayınlarda gizli reklam yapılamaz. Programlarda
açıkça reklam olduğu belirtilmedikçe ürün veya hizmetler reklam amacını
taşıyan şekilde sunulamaz. Çok kısa sürelerle imaj veren, elektronik
aygıt veya başka bir araç kullanılarak veya yapılarının ne olduğu
konusunu izleyenlerin fark edemeyecekleri veya bilemeyecekleri bir
biçime sokarak, bilinçaltıyla algılanmasını sağlayan reklamların
yayınlanması yasaktır.”
1964`te İngiltere, 1974`te ABD olmak üzere dünyadaki 55 ülke insanlarını
bu tekniklere karşı korumaya almıştır. Rusyanın Ekatirinburg şehrinde
yayın yapan ATN Televizyonun “Otur ve ATN izle” şeklinde bir gizli mesaj
verdiği tespit edilmiş ve 2 ay yayın lisansının iptal edilmesine neden
olmuştur.
Neticede, Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde şuur-altı reklam
yasaklanmıştır ama bütün reklamları, dizi, film ve belgeselleri
şuur-altı mesaj içerip içermediği noktasında denetleyecek bir yapı
kurulamamıştır.
ŞUUR-ALTI VE GENEL ÖZELLİKLERİ
Günlük hayatımızda yaşadığımız bazı sorunların şuur-altımızdan
kaynaklandığını hep söyleriz ama acaba kaçımız şuur-altımızın gücünün ve
öneminin farkındayız?
Şuur-altı çoğumuzun bildiği ya da duyduğu bir kavramdır. Bu kavram
şuurumuzun farkında olmadığı ama davranışlarımızın yönlendirilmesinde
önemli rol oynayan bir yapıyı belirtiyor. Şuuraltı, alt benlik,
şuur-dışı olarak da adlandırılan şuur-altı kişiliğimizin farkında
olmadığımız, kontrolümüz dışındaki parçasını temsil etmektedir. Diğer
bir deyişle bu, buzdağının görünmeyen kısmıdır.
Otomatik bir pilot gibi bütün tecrübelerimizi depolar. Bir hâfıza
deposudur. Tecrübelerinizi hâtıralar şeklinde depolar. Şuur-altı
heyecanlarımızı, sezgilerimizi, alışkanlıklarımızı ve güdülerimizi
depoladığı gibi, bunların faaaliyete dökülmesinden de sorumludur.
Şuuraltımız, zihin telkin yoluyla iknâ olunmaya müsâittir. Şuurlu zihnin
aksine, sorgulamadan tekrarla gelen teklifleri kabul eder, pekiştirir.
Bütün otomatik davranışlarımız, alışkanlıklarımız ve heveslerimiz
haâfızada kayıtlı bilgiler arasındadır. En önemli vazifesi ise
depoladığı verilere dayanarak mutluluğu sağlamaktır.
Şuuraltı zihin delillerle ne iknâ edilebilir, ne de aldatılabilir.
Fikirlere ve imajlara karşılık verir. Şuur-altının en mühim özelliği ise
: şuurumuzun farkına varmadığı olayları, sesleri, resimleri
kaydetmesidir. Siz 5 katlı bir binaya çıkarken merdivenleri
saymıyorsunuz ama şuur-altınızda bu sayı biliniyor ve kaydediliyor. Aynı
şekilde bebekliğimize dair hâtıralar şuur-altı kayıtlarının arasında
bulmak pekâlâ mümkündür.
Şuur aynı anda 3 ilâ 7 işi yapabilir. Daha fazla görev yüklendiğinde
kilitlenir. Bu yüzden dikkatimizi yönlendirmediğimiz, bizi o anda
ilgilendirmeyen birçok veri bu filtreden süzülür. Beş duyumuzun
karşılaştığı çok sayıda duyum, algılanmadan şuur-altı hafıza deposuna
aktarılır.
Demek ki duyduğumuz, gördüğümüz ama kavrayış olarak algılayamadığımız
her şey şuur-altına ileride tekrar kullanılmak üzere veri olarak
depolanır ve gelecekteki hareketlerimize yön çizer. İşte tam da bu
aşamada şuura değil ama şuur-altına hitap eden bütün propaganda ve
veriler, bizim davranışlarımıza yön çizen güdüler olarak karşımıza
çıkar. Zira sıklık arz eden tekrarlar derûnî algılarımıza yöneliktir.
GERÇEK : GÖRMEDİKLERİMİZ Mİ?
Şuur-altı dediğimiz şey, şuurun binde 999’unu oluşturuyor. Yani biz şu
anda bu yazıyı, binde 1 seviyesinde görüyor, dinliyor ve okuyoruz.
Bunlar nasıl mı gerçekleşiyor? Gözde bilimsel olarak “fovea hareketleri”
olarak isimlendirilen, gözün fovea hareketleri sizin şu anda
görmediğiniz şeyleri de görüyor. Göz devamlı bir tarama içinde. Tarıyor
ve aldığı bilgileri şuur-altına atıyor. Bu söylediklerimiz bilimsel
verilerdir.
Biz, normal şartlarda gözümüzün fovea hareketleriyle beynimizde
depolanan şeylerin çok azını hatırlıyoruz. Ama mesela markete
gittiğimizde 10 tane deterjan arasından 1 tanesini çekip alıyoruz. Yani
gördüğümüzün ve de duyduğumuzun farkında olmadığımız şeylerin, şuur
ortamına çıkarak bize o malı satın aldırması söz konusu oluyor.
Yani biz görmediğimizi zannettiğimiz şeyleri aslında görüyoruz ve
şuur-altımıza gönderilen verilerin karar verme ya da faaliyete geçme
aşamasında fikirlerimizi ve davranışlarımızı doğrudan etkiliyor….