
Evrensel SIRLAR 2
Sanırmısın ki işleriniz yalnızca 5 duyuyla akıyor. Hepiniz bir manyetik
bulut içinde yaşıyor. Bu manyetik bulut ise tümüyle beyinlerin yaydığı
farklı frekanslardaki dalga boylarının oluşturduğu bir bulut. Ve siz
içindesiniz o bulutun.
Seven beyinlerin yaydığı dalgalar, beyin verici gücüne göre yayılırken,
aynı frekanstaki açılımı olan beyinler tarafından da alınarak yaşanır.
Nefret, kin, kavga duygularını yayan beyinler için de bu böyledir.
Dalgalar arasında kavga karışıklık olmaz. Herkes kendi alıcısından
beslenir.
Sevgi dalgaları addicti, yeryüzündeki en güçlü bağımlılıktır. Dalga boyu
yapı olan beyinlerin oluşumundaki #sevgi dalgaları cinsinden
beslenir..
Tekin Seyri – Özün Seyri
Demek ki, varlığımızın hakikati, aslı, orijini olan sınırsız Tek’e ayna
olabilmek; ya da o mânânın aynamıza yansıması, ancak aynanın varlık ve
beşeriyet kirlerinden, kayıtlarından arınması ile mümkün olur.
Hz. İsa (aleyhisselâm)’ın;
“Sen, insan gibi düşünüyorsun, insanca düşünüyorsun; ALLÂH gibi değil!”
Şeklindeki işareti üzere, beşerî değer yargılarıyla varlığa ya da özüne
bakan kimse için bu konuştuklarımız elbette müyesser değildir!
Kendini madde kabul etmekten, maddeye sahip çıkmaktan, denizin içinde
bir damla buz olarak yaşamaktan kendini soyutlayamayanlara elbette
müyesser olmaz!
Dünya ve içinde var olan her şey, insan için bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir…
Bütün bu varlık, “Hakikat-i Muhammediye” denilen, Hz. Muhammed’in
hakikati denilen, kendini seyreden “Akl-ı Evvel” için dilenilmiş,
tasarlanmış, sûretlenmiş bir yapıdır…
Eğer, o mânânın seyri için var olmuşsan; beş duyudan, beşerî kayıt ve
duygulardan arınıp, bilinç aynanı perdeleyecek en ufak bir tozdan,
duygudan, düşünceden, şartlanmadan, bedenî ve içgüdüsel isteklerden
arınmak suretiyle özüne yaklaşmak, sana mümkün olabilecektir.
Aksi takdirde;
“Bu yolda nice başlar kesilir, hiç soran olmaz!..”
Hükmünce geçer gider…
“Başaktaki kimi buğday tanesi pasta olup sofraya konmak, kimi de tarlada helâk olup gitmek içindir…”
İşaretince, geçip gitmek içindir!
Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ı sevmekten amaç, O’nun hâliyle hâllenip,
O’nun ilmi ile ilimlenip, O’nun şuuru ile şuurlanıp, O’nda yok olmaktır!
“Asit kazanına düştüm” diyenin alâmeti, varlığından eser kalmamasıdır!..
Suya düşüp, içinde kulaç atıp da, “Ben asit kazanının içinde yok
oluyorum!..” diyenin eline, zatürre olup hastalanıp yatağa düşmekten
başka bir şey geçmez!..
“Kavanoz yalamakla, balın tadına, lezzetine, içindeki gücüne erişilmez!”
“Ben onu seviyorum, ona aşığım denip” de O’ndaki özellikler ile hâllenmedikçe, O’na ulaşmak, O’na vâsıl olmak asla mümkün olmaz!
“Her kuş kendi sürüsüyle uçar.”
Kim ne için var edilmişse er geç ona döner…
Öyleyse, bizler de her ne mânâ için var olmuşsak, eninde sonunda, o
mânânın gerektirdiği hâl ile hâllenecek, o mânânın oluşacağı ortama
dönecek ve böylece Allâh’a karşı fıtrî kulluğumuzu yerine getirmiş
olacağız.
“Bu varlıkta var olan her şey, Allâh’a kulluk etmektedir…”
“#Allah kulluğu için, insanların ve cinlerin var olması…”
Hükümleri, bu fıtrî ibadeti, yani “ne mânâ için var olmuşsa, o mânâyı
yerine getirir, o mânânın gereği olaylarla o sûrete bürünür, o mânânın
gereğini yaşar” anlamınadır…