
ABDEST – Abdest Hakkında Bilmedikleriniz
Islâm’da bazı ibâdetlerin yerine getirilmesi için yapılan ve bizzat
kendisi ibâdet olan temizlenmeye Abdest denir. Abdest kelimesi Farsça’da
su anlamına gelen “âb” ile el anlamına gelen “dest” kelimelerinden
oluşmuş birleşik bir isimdir. Arapça karşılığı olan “vudû” kelimesi
Hadislerde kullanılmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de ise temizlik anlamında
“tahâret” ve “zekâ” kelimeleri geçmektedir. Vudû’ kelimesi güzellik ve
temizlik anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ibâdete başlanmadan önce
insanın iç dünyasını güzelleştirmesi ve dışını da iyice temizlemesi
gerekir.
Islâm’da abdestin farziyetine “Ey iman edenler, namaza kalkacağınız
zaman yüzlerinizi ve dirseklerinizle birlikte ellerinizi yıkayın.
Başınıza meshedin. Her iki topuğunuzla birlikte ayaklarınızı da
(yıkayın)…” (el-Mâide, 5/6), âyeti delâlet etmektedir. Hz. Peygamber
(s.a.s.)’in abdest almadan hiç bir iş yapmadığını görüyoruz (Elmalılı,
Hak Dini Kur’ân Dili, II, 1583). Ancak abdest her amel ve ibâdet için
değil başta namaz olmak üzere bazı ibâdetler için farz kılınmıştır.
Fakat müslümanın sürekli abdestli bulunması sünnettir.
Abdest her şeyden önce her türlü pislik ve kirlilikten kurtulmak, yani
maddî ve manevî bütün pislik ve mikroplardan uzak kalmak için İslam’ın
emrettiği önemli bir ibâdettir. Mikrobun en kolay ürediği yer ağızdır.
Ağızdan başlayarak el, yüz ve ayakların günde beş defa temizlenmesi
İslam’ın temizliğe verdiği önemi gösterir. Böylelikle Islâm yüzyıllar
önce temizliğin üzerinde durup insanoğlunu maddî-manevî her türlü pislik
ve mikroptan korumayı hedeflemiştir. Bunun yanında abdest alan bir
insan, kendini manen temiz ve rahat hisseder ve bu güzel his ve temiz
duyguyla Allah’a ibâdete durur. Bu da ruhun temizliğini sağlamaktadır.
Insanın yaratılış gayesi olan Allah’a kulluk böyle bir temizleme
ameliyesi ile başlayınca insanoğluna vereceği zevk ve rahatlığın değeri
sonsuzdur.
Insan abdestle bedenen ve mânen temizlendikten sonra Allah’ın huzuruna
çıkar. Böyle bir temizlenme ile günlük bütün yorgunlukları ve yükleri
geride bırakır.
Abdest almakla, dünyevî ve uhrevî birçok fazilet ve güzellikler elde
edilir. Hz. Peygamber (s.a.s.) abdestle ilgili olarak şöyle buyururlar:
“Bir müslüman abdest alıp yüzünü yıkadığında, yüzündeki âzaların
işlediği bütün günahları; el ve ayaklarını yıkadığında el ve ayaklarıyla
işlediği bütün hata ve günahları, su damlalarıyla beraber akıp gider ve
kendisi de tertemiz olur. Hatta kirpik ve tırnak diplerindeki
günahlarından eser kalmaz. Âdâp ve erkânına uymak suretiyle abdest alıp
kıbleye dönerek: “Eşhedü en lâ ilâhe illallahü vahdehu lâ şerike leh ve
eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasûlühü” diyen bu kul için cennetin
kapıları açılmıştır; o, cennet kapılarının dilediğinden içeri
girer.”(Müslim, Tahare, 32, 33; Tirmizî, Tahâre, 2).
ABDEST NASIL ALINIR?
Farz, sünnet ve edeplerini yukarıdaki maddelerde verdiğimiz abdesti tertip ve usûlüne göre ancak şöylece alabiliriz:
Abdeste başlarken şu dua yapılmalıdır:
“Bismillâhilazîm ve’l hamdülillâhi alâ dini’l Islâm” .
“Yüce Allah’ın ismini anarak başlarım. Beni Islâm dini ve akidesi üzere yarattığı için hamd ederim.”
Abdest almaya niyetlendikten sonra, eûzü besmele çekilerek eller
bileklere kadar yıkanır. Parmakta yüzük varsa, kımıldatılır. Altına
suyun geçmesi sağlanır.
Uzuvların yıkanması sırasında bizden öncekilerden nakledilen şu duaları okumak abdestin edeplerindendir.
A- Mazmaza=Ağıza su verme sırasında: “Allâhümme einnî alâ tilâveti’l Kur’ân ve zikrike ve şükrike ve hüsn-i ibâdetike.”
“Allah’ım, Kur’ân-ı Kerimi okumada, seni zikretme, sana şükretme ve
sana güzel şekilde kulluk etmede yardımını istirham ederim.”
B- Istinşak = Buruna su verme sırasında: “Allâhümme, erihnî râyihate’l Cenneti verzuknî min neîmihâ.”
“Allah’ım, bana Cennetin kokusunu koklat. Cennet nimetlerinden beni rızıklandır.”
C- Yüzü Yıkama Sırasında
“Allâhümme, beyyid vechî binûrike yevme tebyaddu vücûhun ve tesveddü vücûh.”
“Allah’ım, bir kısım yüzlerin ağarıp nurlandığı, bir kısım yüzlerin ise karardığı gün, benim yüzümü nurlandır, ağart.”
D- Sağl Eli Yıkama Sırasında
“Allâhümme, a’tınî kitâbî biyemînî ve hâsibnî hisâben yesîrâ.”
“Allah’ım, kitabımı -amel defterimi- sağl elime ver ve hesabımı kolaylaştır.”
E- Sol Eli Dirseklere Kadar Yıkama Sırasında
“Allâhümme, lâ tu’tinî kitâbî bisimâlî velâ min verâi zahfi.”
“Allah’ım, kitabımı -amel defterimi- sol elimden ve arkamdan verme.”
Sonra sıra başı meshetmeye gelir.
Kaplama mesh için, eller ıslatılır, küçük parmakla üç parmak uc uca
getirilir. Önden başlayarak başın üstü sıvazlanıp arka ve yan taraflarda
böylece meshedilir.
F- Kulakları Yıkarken
“Allâhümmec’alnî minellezîne yestemîune’l-kavle feyettebiûne ahseneh.”
“Allah’ım, beni hak sözü dinleyenlerden ve onun en güzeline uyanlardan eyle.” denilir ve kulaklar yıkanır.
G- Boyuna Mesh Etme Sırasında
“Allâhümme a’tik unuki (veya rakabeti) mine’n-nâri.”
“Allah’ım, boynumu Cehennem ateşinden azad buyur.”
H- Ayakları Yıkama Sırasında
“Allâhümme, sebbit kademeyye ales’sırâtı yevme tezûlü Fhi’l-akdâm.”
“Allah’ım, Sırat köprüsünde ayakların kaydığı günde ayaklarımı kaydırma, sabit eyle…”
Abdest alıp bittikten sonra Rasûlullah (s.a.s.)’e salavât getirilmeli ve şu dua okunmalıdır:
“Allâhümmec’alnî minettevvâbîne vec’alnî mine’l-mütetahhirîn.”
“Allah’ım, beni, tevbe eden ve günahlarından temizlenen kullarından eyle. . .”
ABDESTİ BOZAN DURUMLAR
1- Idrar veya dışkı yollarından yani ön ve arkadan herhangi bir şeyin
çıkması. Mâide sûresi 6. âyetinde “…sizden birisi abdest bozmaktan geri
dönmüşse…” ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’e “Hades nedir?” diye sorulduğunda;
“Her iki yoldan çıkandır” cevabını vermeleri, ön ve arka yollardan
birinden çıkan idrar, dışkı, yel, vedi, mezi, meni, kurt ve diğer
hususların abdesti bozduğunu ifâde eder.
2- Aklın idrak gücünü gideren hususlar; uyumak, bayılmak, delirmek,
sarhoş olmak vs.’dir. Ancak oturduğu yerde kıpırdamadan uyuyan kimsenin
abdesti bozulmaz. (Müslim, Vudû’, 2; Ahmed b. Hanbel, 1, 256).
3- Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya sarı su çıkması ve
etrafına yayılması. Ağızdan akan kana bakılır, şâyet bu kan tükrük kadar
veya tükrükten fazla ise abdesti bozulur.
4- Ağız doluşu kusmak. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) “Kusuntu abdesti
bozar” (Tirmizî, Tahâre, 64) buyurmaktadır. Kusma ağız doluşu değilse
abdest bozulmaz.
5- Cinsî münasebette bulunmak.
6- Tam olarak cinsî ilişki olmasa bile kadın ve erkeğin çıplak veya
ince bir elbise ile vücutlarının veya tenâsül uzuvlarının birbirine
değmesi.
7- Teyemmüm yapan kimsenin su bulması .
8- Namazda sesli olarak gülmek. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle
buyurmaktadır: “Sizden biriniz namazdayken kahkaha ile gülerse abdesti
ve namazı birlikte iade etsin. ” Kahkaha namazın dışında olursa abdesti
bozmaz.
Bir kimse abdest alırken bazı organlarını yıkayıp yıkamadığı konusunda
endişe ederse, şayet bu ilk defa karşılaştığı bir şüphe ise o organını
yeniden yıkar, yok eğer sürekli şüpheye düşüp duruyorsa bu şüpheşinin
önemi yoktur. Abdestini tam almış sayılır. Abdestinin bozulup
bozulmadığını tam hatırlayamayan kişi kesin olarak abdest aldığını
hatırlıyorsa abdestli demektir. Çünkü kesin olarak bilinen bir husus
şüphelerle yok olmaz.
Ayrıca namaz haricinde abdestinden şüpheye düşenin abdest almasının
takvaya daha yakın olduğu; fakat namaz içinde bulunan kimsenin ise
abdestinden şüpheye düşmesi hâlinde namazını bozup abdest alması
gerekmediği âlimler tarafından ifâde edilmiştir.
ABDESTİ BOZMAYAN DURUMLAR
1- Kişinin ön veya arka yollarından başka vücudunun herhangi bir yerinden kan çıkıp, bir damla halinde kalması.
2- Kabuk bağlamış bir yaranın kan çıkmadan kabuğunun düşmesi.
3- Yaradan, burundan yahut kulaktan bir vücud kurdunun düşmesi.
4- Tenâsül uzvuna (cinsî organına) el sürmek.
5- Kadın vücudunun herhangi bir yerine dokunmak.
6- Ağız doluşu olmayan kusuntu.
7- Ağızdan çıkan balgam.
8- Oturduğu yerde veya namazda uyumak .
9- Ağlamak.
ABDESTİN ÇEŞİTLERİ
1-Farz Olan Abdest
Namaz kılmak, Kur’ân-ı Kerim’e el sürmek ve tilâvet secdesi yapmak için
abdest almak farzdır. Cünüp veya abdestsiz olan kimsenin Kur’ân-ı
Kerim’i eline almasının helâl olamayacağı hususunda Islâm bilginleri
arasında ittifak vardır.
2-Vâcip Olan Abdest
Kâbe-i Muazzama’yı tavaf* etmek için abdest almak vaciptir. Bir
kimsenin Kâbe’yi abdestsiz tavaf etmesi vacibi terk ettiğinden dolayı
sorumlu olmakla beraber yaptığı bu tavaf câiz ve geçerlidir. Ancak bu
hususta Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:
“Tavaf, namaz gibidir. Fakat tavaf sırasında konuşmak câizdir. Tavafta
konuşan kimse hayırlı söz söylesin.” (Tirmîzî, Hacc, 112; Nesâî,
Menasik, 126) .
Farz olan tavaf abdestsiz olarak yapıldığı takdirde bir küçükbaş hayvan
kurban etmek gerekir. Cünüb olan kimsenin ise böyle bir farz tavafı
yapması hâlinde bir büyükbaş hayvan kurban etmesi lâzımdır. Ancak bu
farz tavaf, abdest alınarak yeniden yapılırsa böyle bir kurbana gerek
kalmaz. Fakat farz günler dışında tekrar yapılması hâlinde geciktirilmiş
olduğundan dolayı kurban kesmek gerekmektedir .
Yapılması vacipolan vedâ tavafını abdestsiz olarak yapan kimse bir
miktar sadaka vermelidir. Fakat vacip olan tavafı cünüb olarak yapanın
bir küçükbaş hayvan kurban etmesi lâzımdır.
3-Mendup Olan Abdest
Uykudan önce veya uykudan kalktıktan sonra, cenâze yıkamak, cenâze
taşımak, cenâzeyi yıkadıktan sonra, cinsel temastan önce, ezberden
Kur’ân okumak, hadîs okumak, Cenâb-ı Allah’ı ta’zim veya tesbih etmek
için veya kızgınlık sırasında kızgınlığını gidermek gayesiyle abdest
almak ve sürekli abdestli olmak niyetiyle abdest almak menduptur.
ABDESTİN EDEPLERİ (ÂDÂBI)
Edeb; nezâket, zarâfet, insanlara sözle ve davranışla yardımda
bulunmak, gönüllerini okşamak demektir. Abdestin edepleri ise yapılması
halinde sahibine sevap kazandıran hususlardır. Yapılmamaları halinde ise
kişiye günah yazılmaz. Abdestin edepleri şunlardır:
1- Abdest alırken başkasından yardım istememek.
2- Abdest alırken suyun sıçramaması için dikkatli davranmak.
3- Kıbleye doğru yönelmek.
4- Gereksiz yere konuşmamak.
5- Niyet ederken dil ile niyet etmek.
6- Her uzvu iyice ovmak.
7- Abdest dualarını okumak.
8- Kullanılmış bir su ile abdest almamaya dikkat etmek.
9- Her uzvu yıkarken niyeti korumakla birlikte “Bismillâh” demek.
10- Kulağını meshederken serçe parmaklarının uçlarıyla kulak deliklerini meshetmek.
11- Burna ve ağıza suyu alırken sağl eli kullanmak.
12- Sol el ile sümkürmek.
13- Özür sahibi olmayan kimsenin namaz vaktinden önce abdest alması.
14- Abdest bittikten sonra kıbleye karşı ayakta kelime-i şehâdet getirmek ve dua yapmak, biraz su içmek.
15- Durgun veya akarak yer değiştiren sular ile birikinti hâlindeki sulara ve Kıble’ye karşı abdest bozulmaz.
Abdest Namazı
Abdest namazı abdest aldıktan sonra abdest âzaları henüz yaş iken iki rek’at nafile namaz kılmaktan ibarettir.
ABDESTİN FARZLARI
1-Yüzü Yıkamak
Yüzün bir defa yıkanması farzdır. Yüzün sınırları, saçın bittiği yerden
sakal veya çene altına, kulakların köklerine kadar olan bölümdür.
Gözlerin içine suyun ulaştırılması gerekmez. Ancak abdest alırken gözler
sıkılmaz, tamamen açık bırakılmaz. Normal bir şekilde yüz yıkanır.
Dudaklar yumulduğu zaman, dışarda kalan kısımlar yüzün sınırlarıdır.
Sakal, bıyık ve kaşın altına suyu ulaştırmak gereklidır.
2-Kolları Yıkamak
Parmak uçlarından kol dirseklerine kadar -dirsekler de dahil- olan
kısmı bir defa yıkamak farzdır. Eğer iğne ucu kadar kuru bir yer kalırsa
veya tırnağının altına suyu geçirmeyecek (hamur, boya, çamur vb.) bir
madde bulunursa, abdest alınmış sayılmaz. Ancak boyacıların
tırnaklarındaki boyalardan kaçınmanın mümkün olmamasından dolayı bunlar
abdeste zarar vermez. Tırnaklar parmak uçlarından dışarı taşacak kadar
uzamış olursa o fazlalığı da yıkamak gerekir. Bir kimse abdest aldıktan
sonra bu uzamış tırnağı keserse abdestini yenilemesi gerekmez. Parmakta
yüzük var ve bu geniş ise abdest alırken bunu oynatmak sünnet, eğer
yüzük dar ve altına su geçirmeyecek kadar parmağa oturmuşsa onu oynatmak
farzdır.
3-Başı Meshetmek
Mesh, sözlükte eli bir şeyin üzerinden geçirmek demektir. Ibâdet
hukukunda ise suyun bir vücut organına isâbet etmesidir. Başın
meshedilmesindeki farz oranı alın miktarıdır. Bu miktar ise başın dörtte
biridir. Meshederken üç veya daha fazla parmağı kullanmak gerekir. Iki
parmakla yapılan mesh câiz değildir.
Başa giyilen sarık veya takke üzerine meshetmek geçerli değildir. Kadınlar da baş örtüleri üzerine meshedemezler.
4-Ayakları Yıkamak
Sağlam ve çıplak ayakları topuklarıyla birlikte bir defa yıkamak
farzdır. Yaralı veya mestle örtülü ayakları yıkamaya gerek olmayıp
sadece meshetmek yeterlidir. Mâide Sûresi 6. âyette geçen topuk = ka’b,
ayağın iki tarafından inak kemiğine bitişik kemiktir. Rasûlullah
(s.a.s.): “Vay ateşten o topukların haline… ” (Buhârı, Ilim 30; Vudû’,
27,29; Müslim, Tahâre, 25-28,30; Ebû Davud, Tahâre, 46) buyurduğu ve
ayakların tamamen yıkanmasını emrettiği bilinmektedir.
Bir kimsenin ayağında yarık varsa ve o yarığa su sızdırmayan bir ilaç
sürülmüşse, o kimse ayağını yıkadığı zaman, su yarığın altına geçmezse
bu durumda su, ayağa zarar verecekse abdest yerine getirilmiş sayılır ve
bu câizdir. Ancak su zarar vermiyorsa abdest tam olarak alınmış
sayılmaz. Dolayısıyla zarar vermediği takdirde yarıklara su ulaşacak
şekilde yıkamak gereklidır .
ABDESTİN MEKRUHLARI 1- Abdest alırken gereğinden fazla suyu boş yere tüketmek.
2- Gereği yokken suyu âdetâ âzaları mesheder gibi çok az kullanmak.
3- Suyu abdest âzalarına hızlı çarpmak, etrafa su sıçratmak.
4- Abdest alırken gereksiz yere konuşmak.
5- Ihtiyacı olmadığı halde abdest almak için başkasından yardım ve su dökmesini istemek.
6- Temiz olmayan pis ve kirli bir yerde abdest almak.
7- Abdestin sünnetlerini bilerek terk etmek.
ABDESTİN SÜNNETLERI
1-Niyetle Başlamak
Niyet, bir şeyi yapmayı kalbinden geçirmektir. Kalpden niyet etmeden,
yalnız dil ile niyeti söylemek yeterli değildir. Abdest için niyet
müstehap bir sünnettir. Ancak Şâfiî mezhebine göre niyet, başlı başına
bir ibâdet olduğundan abdeste niyet de farzdır. Bu sebeple niyetsiz
abdest olamaz.
2-Abdeste Besmele ile Başlamak
Abdeste başlarken Allah’u Teâlâ’nın ismiyle yani besmele ile başlamak
sünnettir. Rasûlullah (s.a.s.): “Allah’u Teâlâ’nın ismini zikretmeyen
kimsenin abdesti yoktur.” (Ebû Davud, Tahâre, 48; Tirmizî, Tahâre, 20;
Ibn Mâce, Tahâre, 41) buyurarak besmelenin faziletini belirtmiş
olmaktadır. Besmeleyi abdeste başlarken okumak esastır. Çıplak bir hâlde
iken veya tuvalette besmele okunmaz. Bir kimse abdestin başında
“Lâilâhe illallah” veya “Elhamdülillah” dese besmele yerine geçer
(Fetevâyı Hinddyye, 1,7).
3-Önce Bileklere Kadar Elleri Yıkamak
Rasûl-i Ekrem (s.a.s.): “Sizden birisi uykusundan uyandığı zaman,
kat’iyyen elini yıkamadıkça su kabına daldırmasın. Çünkü o, eli nerede
gecelemiştir bilemez” (Buhârî, Vudû’, 26; Müslim, Tahâre, 87-88; Ebu
Davud, Tahare, 49) buyurmuştur. Ayrıca insanın eli, temizleme hususunda
bir araçtır. Dolayısıyla ilkin onu temizlemeye başlamak sünnettir.
Bilindiği üzere, elleri, dirseklere kadar yıkamak (dirsekler dahil)
farzdır. Fakat önce bileklere kadar yıkamak tertip olarak sünnettir.
4-Misvak Kullanmak
Rasûlullah (s.a.s.): “Eğer ümmetime zorluk vereceğinden çekinmeseydim,
her namazdan önce onlara misvak kullanmayı mutlaka emrederdim.” (Müslim,
Tahâre, 15; Ahmed Ibn Hanbel, II, 250, 400) buyurmaktadır. Dişleri
parmakla yıkamak misvağın yerini tutmaz. Ancak misvak bulunmazsa sağ
elin bir parmağı ile dişleri temizlemek misvak yerine geçerli olabilir.
5-Ağzı Yıkamak
Abdest alırken Rasûlullah (s.a.s.)’in ağzını üç defa yıkadığı (mazmaza
yaptığı) bize ulaşan bilgiler arasındadır. Bunun sınırı, suyun ağzın
tamamını kaplamasıdır. Ayrıca her seferinde suyu yenilemek de sünnettir.
6-Burnu Yıkamak
Yine Hz. Peygamber (s.a.s.)’in abdest alırken burnuna da üç defa su
çektiği bilinmektedir. Burna su çekerek sol eli ile suyu dışarıya verip
yeniden su çekerek burnu sol el ile temizlemek sünnettir.
7-Kulakların Meshedilmesi
Baş meshedilirken kulakların da aynı şekilde sayılarak meshedilmesi
sünnettir. Ayrı bir su ile meshedilmesini sünnet olarak kabul edenler de
vardır.
8-Yıkanması Gereken Uzuvları Üçer Defa Yıkamak
Yıkanması farz olan yüz, eller ve ayaklar gibi organlarımızı üçer kere
yıkamak sünnettir. Bu organlarımızdan her birini yıkamaya başlayınca ilk
yıkama farzdır. En sağlam ve geçerli görüşe göre ikinci yıkama ise
sünnettir. Abdest alırken, yıkanmakta olan organa su ulaşır ve ondan
damla damla dökülüp akarsa, yıkamanın tamam olduğu tam anlamıyla
anlaşılır.
9-Parmakların Arasını Yıkamak
“Parmaklarınızın arasını hilâlleyiniz ki onların arasına Cehennem ateşi
girmesin ve onları hilâllemesin” (Ebu Davud, Tahâre 56, 59; Tirmizî,
Tahâre, 30; Savm 68; Nesâî, Tahâre 91) buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.)’in
bu buyruklarıyla belirtilen işi yapmak sünnet olmaktadır. Bu aynı
zamanda, farz olan yıkamanın da kâmil anlamda gerçekleşmesini sağlar.
10-Sakalı Ovmak
Abdest alırken sakalı bulunanların sakallarını, parmaklarını sakalın
içine sokarak alt taraftan üst tarafa doğru hareket ettirmesi hilâllemek
olarak tanımlanmaktadır. Rasûlullah (s.a.s.): “Müşriklere muhâlefet
edin, bıyıkları kısaltın, sakalı uzatın.” (Müslim, Tahâre, 56; Ebû
Davud, Tahâre, 29; Tirmîzî, Edeb, 14; Nesâi, Zinet, 1, 56) buyurarak
mü’minler için sakalın gerekçe ve önemini belirtmiş olmaktadır.
Dolayısıyla mü’minler sakallarını sünnete göre uzatmak ve sakal bırakmak
konusunda duyarlı olmak zorundadırlar.
11-Abdest Almaya Sağ Taraftan Başlamak
“Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ, her şeye sağldan başlanmasını sever. Hattâ
ayakkabılar giyilirken ve çıkarılırken dahi” (Buhârî, Vudû’, 31) buyuran
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bu uyarısına göre de abdeste sağldan başlamak
sünnettir.
12-Tertibe Uymak
Abdest alırken, Mâide Sûresinde beyan buyurulan sıraya uymak ve bu
sıraya göre abdest almak da sünnettir. Yani önce elleri ve akabınde yüzü
yıkamak, ardından da başı meshetmek ve en son olarak da ayakları
yıkamaktır. Imam Şâfiî (rh.a) bu sıraya uymanın farz olduğu
kanaatindedir. Şâfiî’nin bu içtihadı ile âlimler abdestin farzının altı
olduğunu tesbit etmişlerdir ki bunlar şöylece sıralanmaktadır: Niyet,
ellerin yıkanması, yüzün yıkanması, başa meshedilmesi, ayakların
yıkanması ve tertibe uymaktır.
13-Başın Tamamını Bir Defada Meshetmek
Abdest alan bir kimse, iki avucunu ve parmaklarını başının ön kısmından
başlayarak arka kısmına kadar, başın tamamını kaplayacak bir şekilde
arkaya doğru çekerek mesheder. Bu sünnettir. Başın tamamını devamlı
olarak meshetmek ve özürsüz bir şekilde terk etmek günah olur.
Muvalât ise, organları ara vermeden birbiri ardında yıkamak demektir.
Öyle ki ılıman bir havada ilk yıkanan organ, abdest tamamlanmadan
kurumamalıdır.
ABDESTSİZ OLARAK YAPILMASI YASAK OLAN HUSUSLAR
1- Namaz kılmak.
2- Kur’ân-ı Kerim’e el sürmek.
3- Tilâvet secdesi yapmak.
4- Cenâze namazı kılmak.
5- Kâbe’yi tavaf etmektir.
Gusl Abdesti – Guslün Farzları – Guslün Sünnetleri – Guslü Gerektiren Haller – Guslün Âdabı ve Mekruhları
Sual:Gusul Nedir?
Cevap:Tüm bedenimizde hiç kuru yer bırakmadan yıkanmaya gusül denir.(Niyetlenerek)
Gusulün Farzları Nelerdir ?
1 ) Ağıza bolca su alıp iyice boğaza kadar çalkalamak
2 ) Burunmuza su çekip yıkamak
3 ) Bütün vücuda bir damla kuru bir yer bırakmayarak yıkamak.
Guslün Sünnetleri Nelerdir?
1) Gusl etmeye niyetlenmek
2) Vücudumuzun her hangi bir yerinde kir varsa onları öncelikle temizlemek
3) Gusle başlamadan evvel abdest almak
4) Edep yerlerini temizleyip yıkamak
5) Suyu dökerken bedeni iyice oğuşturmak
6) Abdestten aldıktan sonra üç kere başımıza üç kere de sağ omzumuza üç
kez de sol omuza suyu dökerek yıkamak her suyu döküşte suyu vücudun her
yanına ulaştırmak
7) Ayakların durduğu kısımda yerde su birikmişse en son ayaklarıda yıkamak
8 ) Abdest aldıktan sonra yapmamız gereken öncelikle, üç kez başımıza.
sonra üç kez sağ omuza üç kezde sol omuzumuza su dökerek yıkanmak suyu
her döktüğümüzde vücudumuzun her tarafına ulaşmasını sağlamak.
9)Akarsu içinde yahut akarsu hükmünde bulunan sularda yıkanıhyorsa bile sünneti tamamlayacak kadar (suda) kalmak
10)(uzuvları) peşpeşe yıkamak.
Nasıl Gusül Abdesti Alırız ?
Gusül abdesti ( boy abedesti )alacak olan kişi öncelikle besmele okuması gerekir ve niyetlenir
gusül abdesti almaya daha sonra eller bileklere kadar yıkanır daha sonra edep yerlerini temizleyip yıkar.
Sonrada sağ avucu ile üç defa ağzına su alır her seferindedesuyu
boğazına kadar çeker ağzınıda iyice çalkalar, şayet oruçlu ise daikkatli
alması gerekir çünki boğazına su kaçırmamasına dikat etmelidir daha
sonrada yine sağ avucunla burnuna üç kez. suyu çekmeli her seferindede
sol eli ile burnunu iyice temizlemeli (sümkürmeli ).
Sonraki işlemde üst tarafta açıkladığımız gibi abdest alınmalıdır.
Abdest alma bitince, öncelikle üç kere başa üç kez sağ omuza, üç kezde
sol omuza suyu dökerek yıkanılır. Vücutta iğne ucu kadar kuru yer
bırakmamalıdır her suyu döküştede vücudu iyice ovmalıdır ellerimizin
yetitiği yere kadarda vücudumuzun her bölgesini ovalamalıyız.
Yıkanırken Neler Yapıcağız Guslun Edebleri ve Mekruhları Nelerdir?
Hamama girerken eger hamanin (banyonun) içi iki eller açilcak kadar
geniş ise bir peştmeal kuşanmak veya mayosunu giymek gerekir, cünkü haya
imandandir, ve Allah ve melekleridende haya etmek gerekir,şayet banyo
yapilcak yer iki kol açilcak kadar geniş degilse çıplak yıikanmaya cevaz
vardır ancak yinede örtünmek edebdendir.
Önce hamam veya banyoya girerken sol ayakla girilir çıkarkende sağ ayakla çıkılır.
Sonra avret mahellimiz Kıbleye gelmiyecek ve güneşe karşı gelmiyecek şekilde dururuz.
Sonra farzına ve sünnetlerine uygun gusl abdesti alınır.
Abdest alırken mekruh olan şeyler gusülde de mekruhtur.
Kulaklarımızın iç kısımları ve kıvrımları. kulağımızdaki küpe
deliklerini, göbekteki olan boşluğu, sakal, bıyık saç kaş ve kirpik
diplerinin ıslanmasına da özen göstermeliyiz. dişlerin araasinada su
girmesini saglmayliz. Gusül alırken dua okunması gerekmez, eğer üzerinde
örtü gibi bişey yoksa kıbleye dönülmemesi gerekir. Mecbur kalmadıkcada
konuşulmaz.
Böylece farz ve sünnetleri ni uygulamış gusül abdesti almış oluruz.
çıkarkende “Rabbim senin pak ve temiz
rahmetinle suyunla, bedenimi ve azalarimi temizledim sen de bedenim ve
azalarimin kalbime ve ruhuma açilan yerlerini, içimi temizle ” diye dua edilir.
Sünnet ve Mendub Olan Gusül Sünnet Olan Gusül
Dört şey için yıkanmak sünnet olup, bunlar:
(1) Cuma namazı için,
(2) bayram namazları için,
(3) ihram için,
(4) bir de zeval vaktinden sonra hacının Arefe günü vakfe yapması için yıkanmaktır.
Mendub Olan Gusül
On altı şey için yıkanmak menduptur ki bunlar:
(1) (Cünüp, hayızh ve lohusa olmayıp) temizken Müslüman olan kimsenin ve
(2) bulûğ çağma gelenlerin yıkanması;
(3) deliren (sarhoş olan ve bayılan) kimsenin yeniden aklının başına gelmesi halinde yıkanması;
(4) kan aldırmak ve
(5) ölü yıkamak için yıkanmak;
(6) Berât gecesinde ve
(7) eğer müşahede etmişse Kadir gecesinde[15] yıkanmak;
(8 ) Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in şehrine (Medîne-i Münevvere’ye) girmek için;
(9) Kurban bayramı sabahın Müzdelife’de vakfe yapmak) için;
(10) Mekke-i Mükerreme’ye girmek ve
(11) ziyaret tavan yapmak için yıkanmak
, (12) küsûf (güneş tutulması) namazı,
(13) yağmur duası için ve
(14) korku verici birşeyden;
(15) (gündüz meydana gelen) karanlıktan;
(16) şiddetli rüzgârdan (Allah’a sığınmak) için yıkanmaktır.
Guslü Gerektiren Şeyler
Yedi şeyden biri sebebiyle gusletmek farz olur:
1) Birleşmeye bağlı olmaksızın meninin şehvetle yerinden ayrılıp dışarı çıkması,
2) Zekerin (sünnet edilen yere kadar olan) baş kısmının, canlı bir insanın ön veya arka yollarından birinin içerisine girmesi,
3) Ölüyle veya bir hayvan ile birleşme sonucu meninin gelmesi,
4) Zekeri kalkık değilken yatıp uyanınca ince bir suya (ıslaklığa) tesadüf edilmesi durumunda,
5) Sarhoşluktan ya da baygınken ayıldıktan sonra rastlanılan bir ıslaklığın meni zannedilmesi halinde,
6, 7) Hayız ve nifas hallerinde.
Bunlar İslâm’a girmeden önce dahi meydana gelse, (İslâm’a giren şahsın yıkanması gerekir) en doğrusu da budur.
Ölüyü yıkamak ise farz-ı kifayedir.
Guslü İcab Ettirmeyen – Gerektirmeyen Haller
On şey guslü gerektirmez, bunlar:
(1) Mezi
(2) vedî
(3) ihtilâm olunduğu halde ıslaklığa rastlanılmaması,
(4) sonunda kan görülmeyen doğum -ki en doğrusu da budur-,
(5) lezzeti engelleyici bir bez kullanarak cinsel ilişkide bulunmak,
(6) dübüre ilaç vs. şırınga ettirmek,
(7) parmak ve benzeri şeyleri ön ve arka yollardan birine sokmak;
(8, 9) hayvan veya Ölüyle meni gelmeksizin cinsel ilişkide bulunmak;
(10) bakire bir kızla bekâretini gidermeden ve meni gelmeksizin temasta bulunmaktır.
ACIKLAMALAR:
Gusül; yıkanmak manasınadır. Aynı zamanda kendisiyle yıkanılan suya da
gusül denir. Fıkıh ulemasına göre ise gusül; cünüplük, hayız ve
lohusalık sebebiyle vücudun her tarafını suyla yıkamaktır.
[2] Şehvetin, meni yerinden ayrılırken bulunması gerekir, şart olan
budur. Meni vücudun dışına çıkıncaya kadar şehvetin devam etmesi şartı
yoktur. Ağır birşey kaldırma sonucu, yahut sırta vurulması neticesinde
şehvete dayalı olmaksızın meninin gelmesi halinde gusül gerekmez.
Meni, kadından gelmiş erkekten gelmiş, yahut uyurken gelmiş uyanıkken
gelmiş farketmez. Nitekim meninin çıkmasıyla guslün farz olacağına
Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselâm)’ins “Su (yıkanmak), su (meni)
yüzündendir» mealindeki sözü delildir.
Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’e: “Kadın ihtilâm
olduğunda yıkanması gerekir mi?” diye sorulduğu zaman, “Eğer yaşlık .
görürse evet” diye cevaplamıştır.
[3] Meni gelmediği halde sadece cima ile guslün farz olacağı,
Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselam)’m., “İki sünnet mahalli buluşur ve
tenasül uzvunun başı kaybolacak şekilde girerse gusül farz olur”
mealindeki hadisiyle sabittir.
[4] Hayız: Kadınların âdet görmeleri, nifas ise doğum sonrası lohusalık haline denir.
[5] İslâm dinine giren kimseye yıkanmak (gusletmek) farzdır. Çünkü bu
adam İslâm’a girmeden önce guslü gerektiren şeyleri yapmış olup İslâm’a
girmekle kendisine namaz farz olmuştur. Namaz kılabilmesi için de
cünüplükten kurtulması, yani yıkanması farzdır.
[6] Farz-ı kifâye odur ki, Müslümanlardan bir kısmı bu farzı edâ
edince, diğer müslümanların üzerlerinden sorumluluk kalkar. Ama hiçbir
kimse bu farzı yerine getirmezse Müslümanların tamamı günahkâr olur.
[7] Mezî: Tenasül uzvundan şehvete bağlı olmaksızın gelen ince, beyaz
bir su olup (meni gibi) şiddetle atılmaz ve ardından tenasül uzvunda bir
gevşeklik meydana gelmez.
[8] Vedî: İdrardan önce veya sonra gelen, katı, beyaz, kokusuz ve bulanık bir sudur.
[9] Bu on bir farz aslında bir farzdır ki; o da, vücudun, suyun
zorlanmadan ulaşabileceği her noktasını yıkamaktır. Ne var ki (müellif),
herkes tarafından daha kolay anlaşılsın diye yukarıdaki maddeleri
sıralamıştır.
pisliği ayrıca yıkamak;
[10] Âlimlerden bir kısmı, başa su döküleceği için meshetmeyi gereksiz görmüş-lerse de müellif meshetmeyi tercih etmiştir.
[11] Her defasında suyu vücudun her tarafına ulaştırmak.
[12] (En az) 10×10 zira’ ebadında olan durgun sularla yağmur suları yahut oluktan akan sular akarsu hükmündedir.
[13] Ayrıca yıkanırken, dua da dahil olmak üzere hiçbir şey telaffuz
etmemelidir. Çünkü yıkanırken avret mahalli açık olup yıkanılan yer
pisliklerin döküldüğü bir mahaldir.
[14] Şaban’ın on beşinci gecesi.
[15] Yaygın kanaate göre Ramazan ayının 26’sını 27’sine bağlayan gece.
[16] Çünkü bu vakit, Müzdelife’de duruş (vakfe) vaktidir.
Abdest Ve Guslün Hikmet Ve Fazilet
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de
olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.
(Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın).
Çünkü Allah ikisine de daha yakındır (Onları sizden çok kayırır). Öyle
ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken
gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa, 4/135)
Ayet, adalet ve adaletin sağlanmasında uyulması gereken temel esaslara
vurgu yapmaktadır. İnsanlığın ortak değeri olarak nitelendirebileceğimiz adalete,
dinimizde de büyük değer verilmiş, bu ayette olduğu gibi değişik vesilelerle adaletin
ayakta tutulması emredilmiştir. Adalet, kanun önünde herkesin eşitliği, kültür, bilgi
ve statü farklılıklarından dolayı insanlara başka başka davranılmaması demektir. Öz
bir ifadeyle adalet, insan niteliğine haiz herkese aynı derecede akraba, aynı derecede
de yabancıdır. Onun merkezinde, sadece hak ve hakkaniyet vardır. Yüce dinimiz
İslam’ın adalet anlayışı bu ve benzeri ayetlere göre şekillenmiştir. Bu anlamda İslam,
istek ve heveslere yer vermemiş, sevgi ve nefretlere uymamış, akrabalık ve yakınlık
bağlarına göre ayarlanmamış, zengin-fakir ayırımı gözetmemiş, kuvvetli ve zayıf
ayırımı yapmamış, objektif kriterlere dayalı bir adalet anlayışı getirmiştir. Nitekim
yukarıdaki ayette, bir taraftan müminler adaletin tahakkukuna katkıya davet
edilirken, diğer taraftan da böylesi bir görevin ifasında göz önünde bulundurulması
gereken kırmızı çizgilere dikkat çekilmektedir. Şöyle ki, davacı ile davalının,
mağdur ile haksızlık yapanın etnik kökeni, inancı, siyasal düşüncesi, toplumsal
statüsü, yakınlığı veya uzaklığı, adaletin gerçekleşmesinde etkin ve belirleyici
ölçütler değildir. İslam’ın adalet anlayışında haksızlık yapan, başkalarını mağdur
eden, canımızdan çok sevdiğimiz evladımız, anne-babamız dahi olsa, imanımızın
gereği adaletin gerçekleşmesine katkı sağlarız. Bu katkı, yakınlarımızın aleyhine olsa
da aynı tavrı sergileriz. Söz konusu tutumun, sıradan bir davranış ya da refleks
olmayıp imanımızın bir gereği olduğuna gönülden inanırız.
Sevgili Peygamberimiz, birçok hadisinde adaletin ve adil davranmanın önemini
dile getirmiştir. Bir hadisinde; “Verdiği hükümlerde, ailesinin ve halkın yönetiminde
adaletli davranan yöneticiler, kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın yanında nurdan yüksek
koltuklar üzerinde otururlar.” (Müslim, “İmâre”, 18 ) buyurarak, adil davranmanın Allah
katındaki mükâfatını ifade etmiştir. Peygamberimiz (s.a.s) sadece sözde değil uygulamada
da çok güzel örnekler sergilemiştir. Bu örneklerden biri şöyledir: Mekke’nin
fethi esnasında, soylu bir kadın hırsızlık yapmış ve cezaya mahkûm olmuştu. Bu
kadının affedilmesi için yakınları, Peygamber (s.a.s)’in sevdiği bir kişi olan Üsame
b. Zeyd’i aracı kıldılar. Üsame, Hz. Peygamber ile konuştu ve şu cevabı aldı: “Üsame!
Seni Allah’ın koymuş olduğu herhangi bir cezanın uygulanmaması için aracılık yapar görmeyeyim.”
Resûlullah (s.a.s), sonra bir konuşma yaparak şunları söyledi: “ Şüphesiz
sizden önceki milletlerin mahvolmasının başlıca sebeplerinden birisi, içlerinden asil (soylu)
bir kişi hırsızlık yaptığında onu (cezadan) affetmeleri, zayıf birisi hırsızlık yaptığında ise,
ona ceza uygulamalarıdır. Allah’a yemin olsun ki, eğer hırsızlık yapan Muhammed’in kızı
Fâtıma dahi olsa, onu da cezalandırırdım.” (Buharî, “Hudûd”, 11; Ebû Dâvûd, “Hudûd”, 4)
Hz. Peygamberin bu tavrı, adaletin temininde önemli bir etken olan hukuk/kanun
önünde herkesin eşitliği ilkesini göstermesi açısından önem arz etmektedir.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse; Kur’an-ı Kerim’e göre adaletin ölçüsü hakkaniyettir.
Bir hak konusunda hüküm verilirken, hakkın kendi lehine hükmedilmesi
hâlinde bundan memnun olan, fakat aleyhine hükmedilmesi durumunda bu hükmü
tanımayan insanlar için “işte bunlar zalimlerdir” (Nur, 24/48-51) denilmiştir. Bu itibarla
kişisel menfaat temini, akrabalık, düşmanlık gibi hissi durumlar, taraflardan birinin
soylu veya alt tabakadan olması, bedenî veya ruhî bakımdan kusurlu bulunması gibi
ahlakî ilkeleri ilgilendirmeyen sebepler bir hakkın ihlalini, örtbas edilmesini ve sonuç
olarak adalet ilkesinden sapmayı mazur gösteremez (Maide, 5/8; Nisa, 4/3; Âl-i İmran,
3/75). Zira “Eğer hak onların keyfi arzularına uysaydı göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların
düzeni bozulurdu.” (Mü’minun, 23/71) buyurularak, adaletin objektif esaslara
oturtulmaması durumunda karşı karşıya kalınacak tehlikeye işaret edilmiştir.